İSRAİL’İN FİLİSTİN’DE YAPTIĞI ZULÜM HİÇBİR DİNE VE VİCDANA SIĞMAZ (25) PDF 
Çarşamba, 29 Kasım 2023 00:00

İSRAİL’İN FİLİSTİN’DE YAPTIĞI ZULÜM HİÇBİR DİNE VE VİCDANA SIĞMAZ (25)

(...dünden devam)

Esas mânâsı bu iken daha sonra bu kelime, din ve inanç üstünlüğü taşıyan kimse hakkında da kullanılır olmuştur. Yahyâ için bu son anlam daha uygundur (Rûhu’l-ma‘ânî: 3/147). Yahyâ’nın seyyidliği, din ululuğudur. Yüce Allah, din bilgini olarak yetişen Yahyâ’yı liderlik, şefkat, merhamet, rûh temizliği sıfatlarıyla donatmıştır: Ona çocuk iken hikmet verdik. Katımızdan bir rahmet (bir acıma duygusu) ve temizlik de (verdik; o günahlardan) korunan oldu.” (Meryem: 44(19)/12-13)

Allah, Yahyâ’ya çocukluğunda hüküm, hanân ve zekât vermiştir. Hüküm, hikmet, yahut anlayış, kavrama, zekâ ve ilim kabiliyetidir. İşte kendisine verilen bu isti‘dâd ile o, seçkin bir din bilgini olarak yetişmiş, Tevrât’ın ahkâmını kavrayan müceddid bir müctehid olmuştur.

Hanân şefkat, merhamet, zekât rûh temizliği, yüceliğidir. Hz. Yahyâ, bu sıfatlarının gereği olarak son derece takî yani günahlardan, kötülüklerden korunan bir din büyüğü idi. Dine aykırı şeylerden uzak dururdu (Tâhir ibn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr: 16/76).

Hasûr ise kadınlara karşı şehvet duygularından arınmış, tertemiz insan demektir. Bazı müfessirler bu kelimeyi, hadım şeklinde yorumlamışlar, hattâ Yahyâ hakkında peygamberlik kemaline uyma­yan şeyler yakıştırmışlardır. Bir rivâyete göre gûyâ Yahyâ’nın cinsel organı parmak kadarmış. Kimine göre çekirdek, ya da düğme kadarmış. Âlûsî’nin dediği gibi bu tür açıklamalar kusurdur, peygamberlere yakışmaz. Kusur olmasa bile bunlar övgü için kullanılmaz.

Doğrusu hasûr, günahtan çekinen, şehvet duygularını baskılayarak iffetini koruyan, şehvetten uzak duran demektir. Hz. Yahyâ, hadım veya isteksiz olduğu için değil, Allah korkusundan, takvâsından ve kendisini tamamen Allah’a verdiğinden dolayı cinsel duygularını bastırıp bir nâmûs-i mücessem (nâmûs timsali) olmuş, evlenme arzusunu yenmiştir.

İşte bazı İslâm mutasavvıfları, kendini dine vermiş bâzı zâhidler, Yahyâ ve Îsâ gibi evlenmemeyi yeğlemiş, daha sonra bu düşünce bazı mutasavvıflarda bir prensip haline getirilmiştir.

Ancak buna karşı olanlar, Taberânî’nin, Ebû Ümâme’den çıkardığı bir hadîse dayanarak bu düşünceyi reddederler.

Luka İncîli’nin birinci babına göre Meryem, Zekeriya’nın karısı Elisabet’in gebe kalışından altı ay sonra gebe kalmış ve normal süresinde çocuğunu doğurmuştur:

Meryem’in ablası, Zekeriya’nın da karısı olan Elizabet’in gebe kalışının altıcı ayında melek Cebrâîl, Galile’de, Nâsıra kentinde bulunan bâkire Meryem’e göründü: “Selâm ey kayra bulan, dedi, Rab seninledir.” Meryem şaşırdı, korktu. Melek “Korkma, dedi, sen Tanrı’nın kayrasına (iyiliğine) kavuştun. Gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını Îsâ koyacaksın...” (Luka: 1/24-31)

Kur’ân’ın Yahyâ hakkında özetle anlattıkları, İncîllerde biraz daha ayrıntılıdır. Şimdi İncîl’den bu konuyu takibedelim:

“Kendi sınıfı görev yaptığı dönemde Zekeriya, Tanrı önünde rahiplik etmekteydi (i‘tikâfa çekilmişti). Rahiplik töresi uyarınca Rabbin tapınağına girip buhur sunma kurası ona düştü. Buhur yakıldığı sırada tüm halk topluluğu dışarıda duâ ediyordu. Tanrı’nın bir meleği, buhur sunağının sağında durarak Zekeriya’ya göründü.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş