İSRAİL’İN FİLİSTİN’DE YAPTIĞI ZULÜM HİÇBİR DİNE VE VİCDANA SIĞMAZ (24) PDF 
Cuma, 24 Kasım 2023 00:00

İSRAİL’İN FİLİSTİN’DE YAPTIĞI ZULÜM HİÇBİR DİNE VE VİCDANA SIĞMAZ (24)

(...dünden devam)

Meryem 11’nci âyette geçen mihrâb kelimesi, ibâdet yeri demektir. Mihrâb, mâbed içinde Hz. Zekeriya’ya özgü ibâdet yeri idi. Oraya izinsiz kimse giremezdi. Halk mabedde toplanınca Zekeriyâ bu özel odasından çıkıp onlara öğüt verirdi. İşte yine ma‘bedde toplanan halka hitâbetmek üzere odasından çıkan Zekeriyyâ, sözle konuşamamış, ancak işaretle sabah akşam Allah’ı anmalarını cemâate anlatmıştır.

Allah’ın Kelimesini doğrulayıcı: Hz. Îsâ, sadece Allah’ın “Ol!” emriyle babasız olarak yaratıldığı için bu söylem, Hz. Îsâ’nın sıfatıdır. İşte Yahyâ’nın birinci vasfı, Allah’ın, babasız olarak Rûh’tan yarattığı Îsânın peygamberliğini doğrulayıcı olmasıdır. Peygamberlikle görevlendirilen Îsâ’yı ilk doğrulayan Yahyâ olduğu için ona Allah’ın Kelimesini, yani hârika yaratığını doğrulayan sıfatı verilmiştir. Îsâ’yı vaftiz eden Yahyâ, daha sonra ona peygamberlik verilen Îsâ'ya inanmış ve onun söylediklerini doğrulamıştır. Îsâ otuz yaşında peygamberlikle görevlendirildiğine göre (Luka: 3/1) demek ki o sıralarda Yahyâ 31 yaşlarında idi.

Îsâ ile Yahyâ, teyze çocukları olduğu gibi aralarında da sadece altı ay fark vardır. Yahyâ, Îsâ’dan altı ay büyüktür. Yahyâ’nın annesi Elizabet, Îsâ’ya hâmile kalan kız kardeşi Meryem’i görünce, kendi karnındaki çocuğun, Meryem’in karnındakine saygı gösterdiğini söylemiştir.

İbn Kesîr’in belirttiğine göre Meryem ile, kız kardeşi yani Yahyâ’nın annesi, aynı zamanlarda gebe kalmışlar ve Yahyâ’nın annesi, Meryem’le karşılaştığında, kendi karnındaki çocuğun, Meryem’in karnındaki çocuğa saygı için secde ettiğini (eğildiğini) hissetmiş (İbn Kesîr, Tefsîr: 3/117).

Bu konuda Luka İncîli’nde şöyle deniliyor: “O günlerde Meryem, Yahuda’nın dağlık bölgesindeki bir kasabaya gitmek üzere acele yola çıktı. Zekeriya’nın evine girip (kız kardeşi) Elizabet’i selâmladı. Elizabet Meryem’in selâmını duyar duymaz, karnındaki çocuk sıçradı. Elizabet Kutsal Ruh’la doldu. Yüksek sesle, “Sen kutlu bir kadınsın, karnının ürünü de kutludur. Rabbimin annesi bana gelsin! Bu niçin bana bağışlandı? Selâmını duyar duymaz, karnımdaki çocuk (Yahyâ) sevinçle sıçradı. Rabbin kendisine bildirdiği sözlerin doğru çıkacağına iman eden kadın mutludur.” dedi (Luka: 1/39-45).

Seyyid, değerli, şerefli, efendi, halîm, günâhlardan korunan, hikmet sahibi, bilgin, kadere râzı olan, çağdaşları içinde en itâatli, mütevekkil, ulu himmetli, hased etmeyen, kıskanmayan, herkesten hayırlı, itâat edilmesi gereken hükümdâr, büyük anlamlarına gelir. Bu sıfatların hepsi de Yahyâ’nın ve diğer peygamberlerin şânına uyar. Ancak Âlûsî’nin dediği gibi seyyid kelimesi, dilde, esas konumu itibarıyla toplumu yöneten lider, kabîlenin önemli işlerini yürüten, halkın huzuru için kendi rahatını fedâ eden başkan anlamındadır.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş