İSRAİL’İN FİLİSTİN’DE YAPTIĞI ZULÜM HİÇBİR DİNE VE VİCDANA SIĞMAZ (21) PDF 
Salı, 21 Kasım 2023 00:00

İSRAİL’İN FİLİSTİN’DE YAPTIĞI ZULÜM HİÇBİR DİNE VE VİCDANA SIĞMAZ (21)

(...dünden devam)

Hz. Zekeriya’nın konuşamaması hakkında iki görüş vardır: Birine göre dili tutulmuş, hiç konuşamamıştır. Diğerine göre Zekeriya Allah’ı tesbîh ve zikretmekle beraber halkla konuşamamıştır. Râzî’ye göre böyle olması daha kuvvetlidir. Çünkü birinci hal, bir hastalık dolayısıyla da olabilir. Ama konuşma gücü olduğu halde halkla dünyâ kelâmı konuşamamasının, Allah’ın dilemesinden ileri geldiği daha belirgindir (Mefâtîhu’l-ğayb: 21/190).

Bu konuda bir vak’ayı anlatmak istiyorum: Rizeli Ahmed Efendi vardı. Vaktiyle içki içtiği için kendisine "Sarhoş Ahmed" derlerdi. Hacı Muharrem Efendi’den ders alıp tasavvufa bağlanan bu zât, bana, başından geçen şu olayı anlattı:

– Erzurum’da çalışıyordum. Burada, aslen Karadenizli olan bir hoca vardı. Bu hoca, kimse ile konuşmuyor, "Lâilâhe illâllâh, Îsâ Rûhullâh" diyor, "Muhammedun Resûlullâh" demiyordu. Bir gün yanında oturuyorduk, içimden hocanın "Lâilâhe illâllâh, Îsâ Rûhul­lâh" deyip de "Mu­hammedun Resûlullâh" dememesini kınadım. Ho­ca bir kâğıda bir şeyler yazıp bana verdi. Kâğıda: "Çok geçmeden sen de benim gibi olacaksın" diye yazmış idi. Bir zaman sonra bende de aynı hal belirdi. "Lâilâhe illâllâh" dediğim halde bir türlü "Muhammedun Resûlullâh" diyemiyor, "Îsâ Rûhullâh" diyordum. Ne kadar kendimi zorlasam da olmu­yordu. Böyle altı ay sürdü. Sonunda birden dilim açıldı "Lâilâhe illâllâh Mu­hammedun Resûlullâh" diyebildim.

Bizzat yaşayan kimseden dinlediğim bu olay, mutasavvıflara göre salikin, seyr ettiği hal ve makamların bir sonucu olabilir. Demek ki o salik, İsâ ruhu makamına gelmiş, henüz Muhammedî makama yükselemediği için ancak ruhen İsâ’nın risaletini ikrar edebilmiş. Bu ikrar söz ikrarı değil, ruhtan taşan bir hal ikrarıdır. Ama daha sonra ilerleyip Muhammedî makama ulaşınca Muhammed risaletini ikrar edebilmiş. Bu ikrar soyut bir söz değil, yaşanan bir halin tezahürüdür.

İhtiyâr çağında Zekeriya’nın çocuk sahibi olması, olağan üstü bir şey sayılır. Sûrenin başında anlatılan bu olay, tamamen bir mu‘cize olarak babasız yaratılan Hz. İsâ’nın doğumu olayına bir giriş niteliği taşır. İhtiyar çağında çocuk sahibi olmak normal üstü bulunmakla beraber çağımızda da bunun örnekleri görülmektedir. Azerbaycan’da 92 yaşındaki bir kadının, 120 yaşındaki kocasından gebe kalıp çocuk doğurmuş olduğunu Çağdaş Tefsîr’de, Hûd Sûresi, 72’nci âyetin tefsîrinde anlattık.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş