KUR’ÂN’DA TABΑAT TASVÎRİ (41) PDF 
Pazartesi, 04 Eylül 2023 00:00

KUR’ÂN’DA TABΑAT TASVÎRİ (41)

(...dünden devam)

Münâfıkların, ma‘nevî ışık olan Kur’ân karşısındaki durumlarını canlandıran bu âyetlerde kastedilen karanlıklar, kuşku ve münâfıklık karanlıklarıdır. Ra‘d (gök gürültüsü), kalbleri rahatsız eden korkuyu temsil eder. Münâfıklar sürekli bir korku içindedirler. “Her bağırtıyı kendi aleyhlerinde sanırlar.” (Münâfikun: 103(63)/4) Karanlık, gürültülü, korkunç durum içinde ara sıra parlayan şimşek de onların gönüllerinde zaman zaman beliren îmân ışığıdır. Nûr olan Kur’ân, neredeyse gözlerini alacak derecede parlaktır. Kalblerinde îmân ışığı doğup çevreyi aydınlatınca onun ışığında biraz yürürler ama kuşku ve nifak bulutları, kalblerindeki nuru kapatınca karanlık içinde kalırlar.

Ateş var, nûr güneş gibi ufukları aydınlatmakta ama onlar, ma‘nevî duyuları köreldiği için çevreyi ışığa boğan nûru göremez olmuşlardır. Onların hali, dünyâda böyle olduğu gibi âhirette de böyledir.

Âhirette, herkese îmânına göre nur verilir. Kiminin nûru kilometrelerce yürümesine yeter, kiminin nûru, kâh doğar, kâh söner. Kimi cennete varan yol üzerinde kâh yürür, kâh durur. Kiminin nûru da tamamen söner. İşte bunlar hâlis münâfıklardır. “O gün inanan erkekleri ve inanan kadınları ışıkları, önlerinde ve sağlarında koşar durumda görürsün. (Kendilerine); "Bugün müjdeniz, altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacağınız cennetlerdir." (denilir). İşte büyük başarı budur!“ (Hadîd: 112(57)/12) âyeti mü’minlerin, “O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar (cennete gitmekte olan) mü'minlere derler ki: "Bize bakın da sizin nurunuzdan yararla­nalım." Onlara: "Arkanıza dönün de nur arayın!" denilir.“ (Hadîd: 112(57)/13) âyeti de münâfıkların âhiretteki durumlarını canlandırmaktadır.

92(2)/20-22: Allah, muhteşem yıldızlar içinde dünyayı, yaratıkların en şereflisi kıldığı insanlara döşek gibi rahat bir ikamet yeri, göğü de tavan gibi onu koruyan, besleyen hârika bir eser yapmıştır. İnsanları beslemek için gökten indirdiği yağmur ile, çeşit çeşit meyveler, ürünler çıkarmıştır. O halde bizi yaratan, şu dünya evine yerleştiren ve bizi çeşitli rızıklarla besleyen Allah’a neden başkasını ortak koşalım? Oturduğumuz dünya evi O’nun, yediğimiz rızık O’nun, varlığımız O’nun. Bizi besleyen, yaşatan, yöneten başka bir yaratıcı yoktur. Kâinâtta ne varsa hep O’nun yaratıklarıdır. O’nun yaratıklarını O’na ortak koşmamız, akıl almaz bir şeydir. Kulluk yalnız Allah’a yapılır, yalnız O’na tapılır.

(devamı yarın..)

 

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş