En'âm Suresi Lütfen Cevaplazın 27-28. Ayet

En'âm Suresi Lütfen Cevaplayın 27-28. Ayet

Onların, ateşin karşısında durdurulup, âh! Keşke dünyaya geri gönderilsek de, bir daha Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak! Dediklerini bir görsen! Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler (günahlar) kendilerine göründü

Hocam bu ayette olmuş bir olay hakkında Allah peygamberimize bilgi veriyor gibi bir hal var. Bu ayetin açıklamasında acaba bu dünya evrende yaratılan ilk dünya değil mi, ya da Allah kâfirleri daha önce cehenneminde yaktı mı, ben bu ayeti anlayamadım açıklar mısınız? Aynur İklim

Cevap: Bir kere alıntı yaptığınız meal dakik değil, ayrıca âyeti bağlamından koparıp yazıyorsunuz. Âyeti bağlamı içinde düşünmeniz gerekir. İşte bağlamı içinde âyetin manası şöyledir:

"25- İçlerinden seni dinleyenler vardır; fakat biz onu anlamalarına engel olmak için kalblerinin üstüne kılıflar, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. (Onlar) her mu‘cizeyi görseler de yine ona inanmazlar. Hattâ sana geldiklerinde seninle tartışırlar; o kâfirler: “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” derler.

26- Onlar hem (insanları) ondan menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece yalnız kendilerini mahvediyorlar ama farkında değiller!

27- Onların, ateşin başında durdurulmuş iken: "Âh ne olurdu keşke biz (dünyaya) geri döndürülseydik de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasaydık, inananlardan olsaydık!" dediklerini bir görsen!

28- Hayır, daha önce gizlemekte oldukları, onlara göründü. Geri gönderilselerdi yine men’olundukları şeyi yapmağa dönerlerdi, çünkü onlar yalancılardır." (En'âm: 25-28)

Bu âyetlerde Peygamber'in çağrısına uymayan ve onun yayılmasına engel olan inkârcıların, âhiretteki halleri canlandırılıyor. Olayın gerçekliğini vurgulamak için de geçmiş zaman kipi kullanılıyor.

Bu söylem, bir canlandırmadır, inkârcıların, âhirette mutlaka böyle bir duruma düşecekleri vurgulanıyor. Zaten bağlamdan bu husus gayet açıkça anlaşılıyor.

Şimdi Özet Tefsirimizdeki izahımızı buraya aktarıyorum:

Bu âyetlerde de yine müşriklerin, bir âhiret sahnesi sergileniyor: Allah'ın âyetlerini inkâr edenler, ateşin karşısında durduruldukları zaman dünyada yaptıklarına pişman olurlar: "Keşke geri döndürülsek de bir daha Rabbimizin âyetlerini inkâr etmesek ve inananlardan olsak!" derler. 27’nci âyet, onların bu psikolojik durumlarını canlandırmaktadır. 28’nci âyet de bu âteşin mâhiyetini ve onlar tekrar dünyâya gönderilmiş olsalar ne yapacaklarını anlatmaktadır.

Bu âyete iki mânâ verilmiştir: Kâfirler bu sözü, yani dünyaya geri dönme isteklerini samimî olarak söylemezler. İçlerinde küfür gizlidir. Fakat duydukları korku yüzünden böyle söylerler. Yoksa dünyaya döndürülseler, eskiden olduğu gibi yine inkâr ederler.

İçlerinde gizlediklerinin ortaya çıkması, dünyâda gönüllerinde taşıdıkları küfrün gerçek yüzünün ortaya çıkmasıdır. Orada küfrün gerçek yüzü ortaya çıkınca o korkunç manzaradan kurtulmak için dünyaya döndürülmek isterler.

Bu mânâdan şu sonuç çıkar: Dünyâda içlerinde taşıdıkları küfür, âhirette ateş, azap şeklinde karşılarına çıkar. Demek insanın içinde taşıdığı temel düşünceler, inançlar bu hayattan sonra bir şekle girerek insanın karşısına çıkmaktadır. İnsan, içinde sürekli taşıdığı, benimsediği inançlarının gerçek yüzünü, hakiki bir varlık gibi görür. Bu şekil, ya cennet nimeti veya cehennem azabıdır. Nitekim insanın amelleri de birer şekle bürünüp kendisine görünür.

İnsanın düşünceleri, düşünceye dayalı eylemleri, ruhsal alemde birer şekle bürünmektedir. Âhiret nimeti veya azabı, dünyadaki düşünce ve davranışlarının timsâlidir. Bunlar rûhânîdir, dünyâdaki nimet ve azaplara benzese de mâhiyetleri onlardan ayrıdır. Çünkü ma'nevîdir, maddî değildir. Şekilli göründüğünden dolayı biz bunlara maddî diyoruz. Fakat bunları, dünyadaki maddeler gibi sanmak hatâlı olur. Nitekim: "وَ أُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا: Onlara, dünyâdakilere benzer (nimetler) verilmiştir." (Bakara: 25) âyeti, cennet nimetlerinin, dünyâdakilere benzer verildiğini bildiriyor. Demek cennet nimetleri, dünyâdaki nimetlerin aynı değil, fakat benzeridir. Şekilce benzer ama mâhiyetçe farklıdır.

İşte insanların, karşısında durduruldukları zaman korkudan ürperecekleri ateş de maddî bir ateş değil, içlerindeki küfür ve ilhâdın almış olduğu şekildir. Küfür ve ilhâdları kendilerine görünmüştür: "Hayır, içlerinde gizledikleri, kendilerine göründü. " âyeti bunu belirtmektedir. Münkirler, inkârlarının gerçek yüzünü gördüklerinde o düşüncelerinden ürperirler, o düşüncelerin elinden kurtulmak için dünyaya döndürülmek ve yeni yaşamlarında inanmak isterler. Fakat bu, onların o andaki psikolojik hallerinden doğan temennîleridir, korkunun sonucudur. Dünyaya gelseler o hali unutur ve yine inkâr ederler.

Bu, insanın za'fıdır. İnsan nice işlerinin sonunda pişman olur, bir daha öyle yapmayacağını söyler, tevbe eder ama korkuyu atlatınca aynı sonuçları doğuracak hatâları yine işler, yine yapar, yine pişman olur. Binlerce kere tevbe edip yine günâhlarına dönenler vardır.

İkinci mânâya göre: Kâfirlerin dünyada gizledikleri, Peygamber'in doğru söylediğini bilmeleridir. Onlar Peygamber'in doğru söylediğini biliyorlar, fakat çevrelerine bunu söylemiyorlar; başkaları ona inanmasın diye bu düşüncelerini gizliyorlardı. Bu mânâ da muhtemel ise de birinci mânâ, âyetin sözgelimine daha uygundur.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş