Cemel Olayının İçyüzü (3)
Pazartesi, 17 Ekim 2011 00:00

Cemel Olayının İçyüzü (3)

(...dünden devam)

Kasım 656’da cereyan eden Cemel Savaşı’nda Aişe ordusunun yenilgisi, bu savaşa katılan Ümeyye oğulları (Emevîler) kanadının da yenilgisi oldu. Talha ibn Ubeydullah savaş sırasında, Zübeyr ibn Avvam da savaşı bırakıp Medine'ye dönerken yolda öldürüldü. Ali, savaşı kaybeden Aişe'ye zarar vermedi ancak bir daha siyasete karışmama sözünü alarak onu, muhafızlar eşliğinde Medine’ye gönderdi.

Gerçekten Peygamber döneminden sonra ashâb arasında, büyük siyasi ayrılıklar olmuş, bu ayrılıklar, onları Cemel ve Sıffîn Savaşına kadar götürmüş; Hz. Alî’nin şahadetinden sonra iktidarı tamamen ele geçiren Emevîler, yıllarca Cuma hutbelerinde Alî ve evlâdına la‘net okutmuşlar ve onları kötüleyen hadîsler, haberler üretip halka yaymışlardır. Tabii Alî taraftarları da karşı tarafı, hattâ ilk üç halîfeyi kötüleyen hadîsler üretmekten geri kalmamışlardır. İşte bu ihtilâfların, çekişmelerin önünü almak, bölünmeleri önlemek üzere bütün ashâbı, eleştiri dışında tutulması gereken birer yıldız olarak gösteren hadîsler de üretilmiştir. Bunların hepsi de Peygamber’in ağzına konulmuş sözlerdir. Peygamber hiçbir insanı eleştiri dışında tutup ma‘sûm göstermemiştir. Zaten böyle bir düşünce Kur’ân mantalitesine aykırıdır.

“6- Ey inananlar, size fâsık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. 7- Bilin ki, Allah’ın Elçisi içinizdedir. Şayet o, birçok işte size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu sizin kalblerinizde süsledi ve size küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır. 8- (Bu) Allah’ın bir lütuf ve ni'metidir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Hucurât: 6-8)

Bu âyetlerde, mü'minlere, fâsık bir insan, bir haber getirdiği zaman onun gerçekliğini araştırmaları, aksi takdirde fâsık bir kişinin verdiği habere dayanarak bilmeden haksız olarak bir topluma saldırıp sonunda pişmanlık içine düşecekleri buyurulmaktadır.

Müfessirler bu âyetlerden, Müslümanlar arasında çıkan çarpışmanın, kendilerinden iman vasfını götürmeyeceği, hattâ bâğînin dahi kâfir olma­yacağı kanısına varmışlardır. Çünkü Allah, âyette bâğî (saldırgan) oldukları halde yine onlara: "ihveh: kardeşler" ve "mü'minler" sıfatını ver­miştir. Bu da onların, birbirleriyle çarpışmalarından dolayı kâfir olmadık­larını gös­terir. Nitekim birisi Hz. Ali’ye, Cemel ve Sıffîn olaylarında kendisine kar­şı savaşanların müşrik olup olmadıklarını sormuş, Hz. Ali:

— Hayır, onlar şirkten kaçtılar, demiştir. Soran:

— Peki onlar münafık mıdır? Demiş. Haz. Ali:

— Hayır, münafıklar, Allah'ı çok az anarlar, demiş. Soran:

— Öyle ise onların hali nedir? Diye sormuş. Hz. Ali:

— Kardeşlerimizdir, bize haksız yere saldırdılar (bâğîdirler) demiş.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş