HARÂM OLAN ETLER

Kur’ân, Allah’ın yasakladıkları dışında bütün güzel ve temiz şeyleri helâl kılmıştır (Mâide: 110/4-5, 87), (A‘raf: 39/32, 157).

Nahl: 70/115, Bakara: 92/173’ncü âyetlerin hepsinde dört tür hayvan eti harâm kılınmakta, bunun dışında harâm olmadığı vurgulanmaktadır. Bu âyetlerin hepsinin sonunun Allah'ın ğafûr ve rahîm sıfatlarını vurgulayan bir cümle ile bitmesi ilginçtir. Bu, Allah'ın, hatâ ile yapılan günâhları bağışlayacağı, dini genişlettiği, insanların kendi kendilerine koydukları harâmları yasakları kaldırdığı, insanların, harâm saydıkları bu etleri yiyebilecekleri; Allah'ın, kısıtlayıcı hükümleri kaldırarak kullarının yolunu genişlettiği anlamına gelir. İslâm’da güzel, temiz ve zararsız olan her şey helâldir (Tâhâ: 45/81). İnsanların, kendi kendilerine harâm hükmü koymaya veya bir harâmı helâl yapmaya hakları yoktur. Bu konuda yargı Allah’a âittir (Yûnus: 51/59), Nahl: 70/116).

En‘âm: 55/145’nci âyette Hz. Muhammed'e: Kendisine vahyedilenlerde, yemek isteyen kimse için leş, akıtılmış kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvan etleri dışında hiçbir şeyin harâm olmadığını, darda kalanın ise başkasının hakkına saldırmamak ve sınırı aşmamak şartıyla bu harâm olan şeylerden de yiyebileceğini söylemesi emrediliyor. Allah'ın çok affeden, çok esirgeyen sıfatları vurgulanarak, O'nun zorunlu hallerde harâmlardan yiyen kullarını affedeceğine işâret ediliyor.

İslâm’da genişlik ve kolaylık vardır. Allah, nimetlerini kullarına helâl kılmıştır. Güzel olan şeylerin hepsi helâldir. Yalnız bâzı şeyler, zararlarından dolayı harâm kılınmıştır. Bunun amacı da kulun maddesini ve mânâsını zararlı şeylerden korumaktır.

İşte Kur’ân’ın bu emirleriyle, gerek müşriklerin, gerek Yahûdî yorumcularının çoğalttıkları bütün harâmlar kaldırılmış ve âyetlerde belirtilen dört çeşit hayvan eti dışında bütün etlerin helâl olduğu vurgulanmıştır. Yüce Allah, insanların eliyle dinlere sokulan aşırılıkları kaldırmak, insanları orijinal tevhîd yasalarına iletmek üzere gönderdiği Elçisini: “Onlara güzel şeyleri helâl, çirkin şeyleri harâm kılar. Üstlerine binen yükleri, kendilerini bağlayan (bâtıl inançlardan oluşmuş) zincirleri kaldırıp atar.”[1] şeklinde nitelendirmektedir.

Hz. Peygamber (s.a.v.), yağ, peynir ve yaban eşeğinin helâl olup olmadığı sorusunu şöyle yanıtlamıştır: "Helâl, Allah'ın, Kitâbında helâl kıldıklarıdır. Harâm da O'nun, Kitâbında harâm kıldıklarıdır. Hakkında bir şey söylemeyip sustuğu şeyler de affettiklerindendir (mübâh kıldığı şeylerdir)."[2]

Mekke’de inmiş olan En‘âm: 55/145’nci, Nahl: 70/115. âyetlerde harâm olan etlerin, sadece leş, akıtılmış kan, domuz eti ve Allah’tan başkasının adı anılarak kesilmiş hayvan eti olduğu belirtilmiş, ardında da: “Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden ötürü ‘Şu helâldir, şu haramdır,’ demeyin, sonra Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı yalan uyduranlar ise iflah olmazlar." (Nahl: 70/116) âyetiyle, kendi vehimleriyle helâl ve harâm hükümleri koyanların Allah'a yalan uydurdukları; Allah’ın yasaklamadığı bir şeyi harâm sayarak Allah'a iftirâ edenlerin aslâ iflâh olmayacakları vurgulanmaktadır.

Medîne döneminin ilk yıllarında inen Bakara Sûresi’nde: “Allah size leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesileni harâm kıldı. Ama kim mecbur kalırsa, (başkasına) saldırmadan ve sınırı aşmadan (bunlardan) yemesinde bir günâh yoktur. Muhakkak ki Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Bakara: 92/173) ve Medîne döneminin son zamanlarında inen Mâide Sûresi’nde de yine sadece bu dört et türünün harâm olduğu, bunun dışında harâm et bulunmadığı belirtilmiş ve bu husus, "İnnemâ: ancak" hasr edâtiyla pekiştirilmiştir. Yani ancak bu sayılanlar haramdır, başka harâm yoktur, demektir. Medîne döneminin sonlarında inen Mâide: 110/1, 3-5’nci âyetlerde de önce, harâm olduğu okunacak olanların dışındaki bütün güzel ve temiz şeylerin helâl olduğu belirtilmekte, 3’ncü âyette de daha önce de harâm olduğu belirtilen dört et çeşidi ve bâzı şirk eylemleri açıklanmakta, 4-5’nci âyetlerde de bunların dışındaki bütün güzel ve temiz şeylerin helâl kılındığı vurgulanmaktadır. 3’ncü âyette harâm kılınan etler, daha önce harâm kılınmış olanların açıklanmasından ibarettir: Çünkü boğulan, düşerek, sopa gibi bir şeyle vurularak, toslanarak veya canavar tarafından parçalanarak ölen hayvanlar hep meyte (leş) çeşitleridir. Dikili taşlar üzerine boğazlananlar da Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen murdar hayvanlardır. Eğer bunların dışında harâm olan bir şey olsaydı, mutlaka daha sonra inmiş olan âyetlerde buna işâret edilirdi. Demek ki şerî‘at, başında da, sonunda da yalnız bu dört tür etin harâm olduğunda ısrar etmiş, bunun dışında bir şeyi harâm kılmamış; ayrıca: “Ey inananlar, Allah'ın size helâl kıldığı güzel ve temiz şeyleri harâm etmeyin, sınırı aşmayın. Çünkü Allah, sınırı aşanları sevmez. Allah’ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yiyin ve inandığınız Allah’tan korkun!" (Mâide: 110/87-88) âyetleriyle de inananlara, güzel şeyleri kendilerine harâm ederek haddi aşmamalarını, Allah'ın, haddi aşanları sevmediğini; Allah'ın verdiği güzel ve temiz rızıkları yemelerini ve inandıkları Allah'tan sakınmalarını buyurmuştur.

Fahre'd-dîn Râzî de: "Kur'ân'da yalnız bu dört tür et harâm sayılmıştır, ama Hz. Peygamber(s.a.v.)in, bunların dışında bâzı şeyleri harâm kılmış olması mümkündür. Bu konudaki haberler, haber-i vâhid (tek kişi haberi) ise de haber-i vâhid ile Kur'ân'ın genel hükmünü özelleştirmek câizdir" diyenlerin görüşünü şöyle reddetmektedir:

"Âyetin saydıkları dışında başka harâmlar olduğunu söyleyen rivâyetlerle âyet özelleştirilmiyor, açıkça neshediliyor (hükmü yürürlükten kaldırılıyor). Çünkü Allah'ın: 'De ki: Bana vahyolunanda, (bu harâm dediklerinizi) yiyen kimse için harâm edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak leş, yahut akıtılmış kan, yahut domuz eti –ki pistir– ya da Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir fısk (murdar olmuş hayvan) olursa başka (bunlar harâmdır). Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) saldırmamak ve (zorunluluk) sınırı(nı) aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir). Çünkü Rabb'in bağışlayandır, esirgeyendir.' âyeti, bu dört tür etin dışında harâm etin bulunmadığını söylüyor. Bakara Sûresi’ndeki 173’ncü âyet de harâm olanların, ancak bu dört şey olduğunu belirtiyor. Çünkü innemâ hasr ifâde eder. Şimdi:

‘– Hayır, böyle değildir, bunların dışında şunlar da harâmdır' demek, biri Mekke'de, biri Medîne'de inen bu iki âyetin hükmünü neshetmektir. Haber-i vâhid ile Kur'ân neshedilemez. Allah'ın kesin hükmüne aykırı olan haber-i vâhid kabul edilemez."[3]

İnsanlar eskiden kalma geleneklerinin, yetiştikleri ortamın etkisiyle bâzı hayvanları yemekten tiksindiklerinden dolayı bunların harâm olduğunu belirten rivâyetler icâdetmişlerdir. Aslında bu hükümler dinden değil, gelenek ve göreneklerden kaynaklanmaktadır. İnsan, sevmediği bir şeyi yemeyebilir ama bunu din hükmü göstermeğe hak sâhibi değildir. Çünkü bu, Allah'a iftirâ olur. Vahye dayanmadan kendi gelenekleriyle, vehim ve vesveseleriyle dine yasaklar koymak sûretiyle Allah'a iftirâ edenler onmazlar[4].

Âyetler, insanın önüne bu kadar geniş ufuklar açmış, insanların önünü tıkayan birçok yasağı kaldırmıştır. "Üstlerine binen yükleri, kendilerini bağlayan (bâtıl inançlardan oluşmuş) zincirleri kaldırıp atar." (A‘râf: 39/157) âyeti, son Elçinin, gerek Kitâp ehli din adamlarının, gerek Arap müşriklerinin koydukları birçok yasakları, harâmları kaldırdığını, insanlara kolaylık, özgürlük getirdiğini bildirmiştir.

En‘âm: 55/146’ncı âyette, Yahûdîlere, aşırılıkları yüzünden tırnaklı hayvanların harâm kılındığı bildirilmektedir. Aslında bunlar harâm değildi, ama zamanla din uzmanlarının yorumlarıyla bunlar harâm sayılmış, yazılan din Kitâblarına böyle geçmiştir.

Fahre'd-dîn Râzî bu âyet münâsebetiyle şöyle diyor: "Âyette anılan zufur genel anlamda tırnak değil, gagalı ve vahşî hayvanların yırtıcı, paralayıcı pençeleridir. Çünkü gaga yırtıcı kuşların, canavarların, köpeklerin, kedilerin paralayıcı âletleridir. Yırtıcı hayvanlar ve gagalı kuşlar, Yahûdîlere harâm idi. Onlara harâm olan bu şeyler müslümanlara harâm değildir. Yırtıcı hayvanlar içinde paralayıcı dişleri olanların ve gagalı kuşların harâm olduğu hakkında rivâyet edilen haber zayıftır. Çünkü bu haber, Allah'ın Kitâbına aykırı, tek kişi yoluyla gelen bir haberdir. Mâlik de bu görüştedir. Bu görüşte olan Mâlik'in düşüncesi güçlüdür[5].

Bakara: 92/168, 172-173’nci âyetlerde de insanlara, yeryüzünde bulunan tayyib şeylerden yiyip Allah'a şükretmeleri, şeytana uyarak güzel şeyleri kendilerine harâm kılmamaları emredilmekte ve Allah'ın, ancak leşi, (akıtılmış) kanı, domuz etini ve Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen hayvanların etini harâm kıldığı, bunların dışında harâm olmadığı vurgulanmaktadır.

Güzel giyinmek, güzel rızıklardan yiyip içmek, dünya nimetlerinden yararlanmak harâm değildir, tersine Allah'a şükürle birlikte olursa güzeldir. Fakat dünyâya dalıp Allah'ı unutmak, Allah'ın yarattığı rızıklardan yararlanırken onları Yaratanı anmamak, O'na şükretmemek, ni‘metin sahibine karşı nânkörlüktür. İnsan âcizdir, elde ettiği ni‘metlerin hepsi kendi icâdları değil, Allah'ın vergisidir. Allah'a şükrü unutmak, ruhun yüce vasıflarını öldürür. Bu da insanı ebedî nimetlerden yoksun kılar.



[1] . A'râf: 39/157
[2] . Tirmizî, At‘ime: 60
[3] . Mefâtîhu'l-ğayb: 13/223
[4] . Nahl: 70/116
[5] . Mefâtîhu'l-ğayb: 13/223

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş