SABIR HAKKINDAKİ ÂYET NEREDE? (2)
Perşembe, 27 Mart 2014 00:00

SABIR HAKKINDAKİ ÂYET NEREDE? (2)

(...dünden devam)

Sabrın nûr olduğunu bildiren Peygamber (s.a.v.): “Mü'minin işi tuhaftır, her işi hayırdır. Bu, yalnız mü'mine vergidir. Sevindirici bir işle karşılaşsa şükreder, o iş kendisi hakkında hayırlı olur. Üzücü bir işle karşılaşsa sabreder, o da kendisi için hayırlı olur.” (Müslim, Zühd: 64; Dârimî, Rikak: 61; İbn Hanbel, Müsned: 5/24),

“Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı bir mükâfât verilmemiştir.” (Müslim, Zekât: 124; Buhârî, Rikak: 20, Zekât: 50) diyen Allah'ın Elçisi, kendisinden duâ talebeden sar'alı zenci bir kadına: “Dilersen sabreder, cennete girersin; dilersen duâ edeyim, Allah seni bu dertten kurtarsın” demiş. Kadın: “Ben bayılıp düştüğüm zaman üstüm açılı­yor, Allah'a duâ et, vücudum açılmasın” demiş. Allah'ın Elçisi, kadına duâ etmişir (İbn Hanbel, Müsned: 1/347).

Sabredilen şey bakımından sabır, üç çeşittir: Allah’a ibadetlere sabır, günah işlememeğe sabır, Allah'ın sınavı olan üzücü olaylara sabır.

İlk ikisi, kulun kendi iradesi ile yapacağı işlerle ilgili sabırdır. Üçüncüsü ise kendi iradesi ve eylemi dışındaki olaylara sabırdır.

KURTUBÛ’NUN GÖRÜŞÜ

Kurtubî, sabır hakkında şunları söylüyor: “Sabrın en mak­bulü, ilk sadme (şok) ânındaki sabırdır. Müslim’in çıkardığı bir hadîse göre nefse güç gelen, fakat sevâbı çok olan sabır, musîbet ateşinin hücum ettiği zamanda yapılan sabırdır. Zîrâ bu, kalbin dayanıklılığını ve sabır makāmında durduğunu gösterir. Ama musîbe­tin ateşi soğuduktan, ilk şoku geçtikten sonra herkes sabreder. Bundan dolayı akıllı insan, üç gün sonra ahmakın yapacağı işi, ilk andan itibâren yapmalıdır.

Sehl ibn Abillâh et-Tüsterî şöyle demiştir: ‘Sabır iki çeşittir. Biri günâha girmemeğe sabırdır ki bunu yapan mücâhiddir. Biri de Allah’a ibâdete sabırdır ki bunu yapan da âbid(ibâdet eden)dir. Hem günâh işlememeğe, hem de ibâdete sabreden kimseye Cenâbı Allah, kazasına rızâ (râzı olma) yeteneği verir. Rızânın işâreti, kalbin, gelen kötülük ve iyilikleri sükûnetle karşılamasıdır.’

Rüveym: ‘Sabır, şikâyeti bırakmaktır.’, Ebû Alî ed-Dakkak: ‘Sabır Allah’ın takdîrine itirâz etmemektir. Fakat yakınmadan, başına gelen belâyı söylemen, sabra aykırı değildir. Yüce Allah: Yâ Rabbi, bu dert bana dokundu!’ (Enbiyâ: 88) diyerek derdini söyleyen Eyyûb’u: ‘Biz onu sabredici bulduk, ne güzel kuldu o!’ (Sâd: 44) diye övdü’ demişlerdir.” (Kurtubî, el-Câmi‘ li Ahkâmi’l-Kur’ân: 2/174)

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kendisine bir musîbet (üzücü bir olay, yakınının ölümü) ulaşmış olan kimse ‘Biz Allah içiniz ve biz O’na döneceğiz!’ derse, olayın üzerinden uzun zaman geçmiş olsa dahi, kendisine o musîbetin ilk vukubulduğu gündeki gibi sevap verilir.” (İbn Mâce, Cenâiz: 55; İbn Hanbel, Müsned: 1/201, 4/27)

***