HANGİ MEAL VE YARDIMLAR KİME YAPILMALI?
Pazartesi, 10 Mart 2014 00:00

HANGİ MEAL VE YARDIMLAR KİME YAPILMALI?

Hocam benim merak ettiğim konu tasavvuf, Mesnevinin İslam’daki yeri nedir?

Diğer sorum, sizin yazdığınız 80’li yıllarda annemin aldığı Kılıç Yayınlarından çıkan Türkçe Kur’ân-ı Kerim var, ben yıllardır okurum, Arapça bilmiyorum çünkü. Fakat geçen gün Diyanetin bastığı bir meal hediye edildi (2006), yan yana koydum, Diyanet mealinde kelimeler farklı geldi. Türkçe Kur’ân mealinde bir güncelleme olmaz diye düşünüyorum, yorum farklılığı diyebilir miyiz?

Üçüncü sorum da fitre, zekâta ilişkin. Ailemizde akrabalarda ihtiyaç sahibi var ama şöyle, bunların hepsinde ya içki içmekten, ya da kumar oynamaktan at yarışı vs ya da kazançlarını eşyaya, gösterişe harcamaktan bu durumdalar ve ibadetle araları yok, bu kısım tabii kulla Allah arasında ama diğer durumlardan dolayı vermiyorum; dışarıda dernek ve vakıflara veriyorum. Yanlış mı yapıyorum? İçimden gelmiyor onlara vermek ama kurbanda kestiğim zaman bu kişilere veriyorum. Art niyetli mi düşünmüş oluyorum?

Bir de dilencilere artık asla para vermiyorum, kapılara geleni gönderiyorum. Yolda gördüklerime bakmıyorum. Bunların insanları kandırdığını biliyoruz ama dilenci de olsa kapımıza gelen insanı boş göndermeyi biz İstanbul’da öğrendik. Bu da bende vicdanen rahatsızlık uyandırıyor. Bu konuda beni aydınlatırsanız çok sevinirim.

Hocam öyle güzel bir hizmet veriyorsunuz ki bizlere, çok sağ olun. Size aklımıza takıldıkça soru sorabilir miyiz?...

Cevap: Tasavvuf, Hz. Peygamber ve sahabilerinin zühd hareketlerinin, yaşadıkları Allah sevgisinin zamanla gelişmiş biçimidir. Nasıl Peygamber zamanında mevcudolmayan Tefsir, Fıkıh, Hadis bilimleri zamanla uzmanlaşma sonucunda doğmuş İslâmî bilimler ise, Tasavvuf da manevi fıkıh sayılan Hak sevgisinin, zühd ve takvanın uzmanlarca geliştirilmiş şeklidir. Kökü Peygamber'in yaşam tarzında ve Kur'ân'da vardır. Çünkü Tasavvufun temeli Allah'ı zikirdir. Kur'ân ise birçok âyette Allah'ı zikretmeyi ve gönüllerin ancak Allah'ı zikirle itmi'nana (huzura) kavuşacağını emretmektedir (Ra’d Suresi: 28). Zaten namazın temel öğesi de zikirdir.

Ama zamanla tasavvufa sokulan bid'atlerin, aşırı felsefi söylemlerin gerçek tasavvufla ilgisi yoktur. Zaten ilk mutasavvıflar böyle felsefi düşüncelerden uzak idiler.

Mesnevi ise Allah aşkıyla dolmuş olan Hz. Mevlânâ'nın içine akan ilhamları dillendirmesidir. Ben Mesnevide dinin ruhunu görürüm. Tabii anlatılan hikâyelerin gerçek olup olmaması önemli değildir. Önemli olan o hikâyelerle verilen mesajdır ki o da insanın bencilliğini bırakıp Hak aşkında olgunluk kazanmasıdır.

İkinci sorunuza gelince bizim millet pek kitap okumaz. Benim 110 civarında eserim var. Siz sadece 80'li yıllardan kalma mealimi okumuşsunuz. Bir de onu bir mealle karşılaştırmışsınız. Şunu iyi bilin ki yapılan en dikkatli ve aslına uygun meal, tarafımızdan yapılmış olan mealdir. Ancak birçok baskısı olan o mealin son baskısı bir yıl önce yapılmıştır. Size o baskıyı okumanızı tavsiye ederim. Biraz da diğer eserlerimi okursanız bilginiz artar. Bir de “Görünmez Âlemin İzleri” adlı eserimi okuyun. “İslâm Tasavvufu” adlı eserimi okuyun. Ve daha tavsiye edilecek öteki kitaplarımı okumaya çalışın. Hele “Kur’ân Ansiklopedisi” her aradığınız cevabı bulabileceğiniz eserdir.  

Yapacağınız yardımları kendi yoksul akrabanıza yapmak daha makbuldür. O kimselerin yoksulluk içine düşmelerinin sebebi ne olursa olsun, madem ki muhtaçtırlar, onlara yardım yaparsınız. Derneklere yardım da güzeldir ama her derneğin de yardımları nasıl harcadıklarını bilmek gerekir.

Ben o konuda bir şey demem fakat yoksullara yardım ederken onun dine bağlılık derecesini sorgulama şartı yoktur. Fakir olan gayri müslimlere de yardım edilir. Ama Dine düşman, Kur'ân'a düşman olanlara yardım etmek elbette dinin ruhuna uymaz. Zira dinî olan yardımla din düşmanlarına destek verilmez. Yapılacak yardımın iyi hal sahibi fukaraya verilmesi elbette uygun davranış olur.

Dilenciliğe gelince şimdi bu da bir sektör haline geldi. Bazı gizli örgütler zavallı insanları, hatta çocukları sakatlayıp sokaklara salıyorlar. O zavallıların topladıkları paralar da maalesef kendilerinde kalmıyor, görevlendirenlere gidiyor. Hatta hırsızlık çeteleri de böyledir. Bir güvenlik görevlisinin anlattığına göre o hırsızların çoğu çetelerin işçisi olarak görev yapar. Çaldıklarını çeteler alır, onlara birkaç lira cep harçlığı kalır.  

Her şeye rağmen kapıya geleni geri çevirmemek bir İslam geleneğidir.