İMAN VE İSLÂM NE ANLAMA GELİR?
Pazar, 05 Ocak 2014 00:00

İMAN VE İSLÂM NE ANLAMA GELİR?

Selâmünaleyküm hocam. Size sorularım olacaktı.

  1. Bütün peygamberlerin geldiğine inanıp, peygamberimin yalnız Hz. Muhammed (s.a.v.) olduğuna söylemek doğru mudur?
  2. Nisa suresi 136 ve 152. ayetleri açıklayabilir misiniz?

Beni aydınlatmanızı dileyerek en içten saygılarımı sunarım…

Cevap: İslâk'da bütün peygamberlere inanmak şarttır. Ama bir Müslümanın tabi olduğu peygamber, elbette son Peygamber Hz. Muhammed'dir. Böyle bir soruyu sormak abesle iştiğaldir.

İkinci sorunuza gelince:

"Ey inananlar, Allah'a, Elçisine, Elçisine indirdiği Kitaba ve daha önce indirmiş bulunduğu Kitaba inanın. Kim Allâh'ı, meleklerini, Kitaplarını, elçilerini ve âhiret gününü inkâr ederse o, uzak bir sapıklığa düşmüştür."

"Ve onlar ki, Allah'a ve elçilerine inandılar, onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmadılar; işte (Allâh), pek yakında onların da mükâfâtlarını verecektir. Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Nisa Suresi: 136, 152)

136. âyette iman esasları açıklanmaktadır. Bunlardan birini inkâr eden, açık bir sapıklık içine düşmüş olur. 152. âyet de, İslâm’ın temel prensibini açıklamaktadır. İslâm, Allah’ın Elçileri vasıtasıyle insanlara duyurulan dinin adıdır. Yalnız Allah'a kulluk anlamına gelir. Bütün peygamberler, Allah'ın elçileridir. Onlar arasında ayırım yapmak, kimine inanıp kimini inkâr etmek, İslâm inancıyla bağdaşmaz. Allah'ın elçileri olan peygamberlerin hepsine inanmayan kimseler, gerçekte Hakkı inkâr etmiş olurlar. Çünkü elçiye itâat, Hakk'a itâattir. Elçiyi inkâr da Onu göndereni dinlememek anlamını taşır. Elçilerin adı değişebilir. Ama yüklendikleri görev aynıdır. Elçiler arasında bazı kişisel meziyetlerde üstünlükler de olabilir. Fakat Allah'ın elçisi olmak bakımından hiçbirinin diğerinden farkı yoktur. Hepsi Allah tarafından görevlendirilmiştir. Elçilik görevi bakımından hepsi de eşittir. Çünkü görev aynı görevdir. Onları doğrulamak, onları gönderen Allah'ı doğrulamak demektir.

Sözgeliminden 152. âyetin, kendi peygamberlerinden başka peygamber kabul etmeyen Yahûdîler hakkında indiği anlaşılmaktadır. Âyet, biraz sonra gelecek âyetlerde anlatılanlara bir giriş niteliği taşımaktadır. Bakara Sûresinin 120’nci âyetinde: "Sen onların kendi dinlerine uymadıkça ne Yahûdîler, ne de Hıristiyanlar senden razı olmazlar. 'Asıl doğru yol. Allah'ın yoludur' de." buyurulmaktadır.

Yahûdîler, İsâ'dan önceki peygamberlere inanmışlar, fakat İsâ'ya inanmamışlardı. Hıristiyanlar İsâ'ya ve ondan önceki peygamberlere inandılar fakat son peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselam'a inanmadılar. Bir peygamberin peygamberliği kesin kanıtlarla belli olduktan sonra onu, sırf kibir, inat veya körü körüne taklit yüzünden inkâr etmek, peygamberler arasında ayırım yapmaktır.

Kur’ânı Kerîm, Kitâp ehlini, dinlerinden ötürü kınamıyor, ancak aynı dinin ruhunu teblîğ etmekte olan bu peygambere karşı çıkmalarından ötürü kınıyor. Allah'ın rahmetini belli bir kavme, belli bir çağa hasretmek doğru olamaz. Allah her kavme peygamber gönderir. Nasıl İbrânîlere peygamber göndermiş ise Araplara da gönderir. İnsanların hepsi Allah'ın vahyinden nasibini alır: "Her ümmet içinde bir uyarıcı geçmiştir." Vahyi, peygamberliği belli bir kavme vergi ve özgü sanmak, bir kavimden gelen peygamberleri kabul edip onlardan başkasından gelen peygamberleri reddetmek, insanların bencilliğinden ileri gelir. Allah'ın rahmetini daraltmak anlamını taşıyan bu tür davranışlar, dinin ruhuyla bağdaşmaz. Allah'ın rahmeti bütün kavimleri, bütün kâinâtı kapsar. Gerçek mü'minler, peygamberler arasında ayırım yapmazlar, hepsinin vahiy ile getirdikleri gerçeklere inanırlar, dinin ruhunu uygular, ırkçılık, din ve mezhep taassubu yüzünden insanlara düşman olmazlar.

İşte onlara Allah tarafından büyük ödüller verilecektir. Peygamberleri inkâr edenler, küçük düşürücü bir azâba uğrarlarken, Allah'ın bütün elçilerine inananlar da ödüllendirilecek ve yüce Rab onlara bağışlayıcı esirgeyici sıfatlarıyla tecellî edecektir.