SÜLEYMAN ATEŞ MEALİ: "BİLELİM" Mİ "BİLDİRELİM" Mİ? (2)
Çarşamba, 01 Ocak 2014 00:00

SÜLEYMAN ATEŞ MEALİ: "BİLELİM" Mİ "BİLDİRELİM" Mİ? (2)

(...dünden devam)

“Ve nebluvekum:Ve sizi sınamayalım diye…”: Sınamak, bir şeyin gerçeğini ortaya çıkarmak ve bilmek içindir. Allah’ın sınamasından maksat da, kulun, emir ve yasaklarına uyup uymadığını ortaya çıkarmaktır. Böylece emirlerine itaat edenle etmeyen yahut onları inkâr edenle etmeyen ortaya çıkar, belli olur.

Teklîf, insanların emir ve yasaklara içtenlikle uyma durumunu ortaya çıkardığı için ihtibâra (sınamaya) benzer. Bundan dolayı bu durum ibtilâ (sınama) ile ifade edilmiştir.

Yoksa Cenabı Allah, insanların bütün hallerini ayrıntı ile bilir. Fakat insanların iç yüzü, ancak emir ve yasakları uygulamalarıyla belli olur. İşte bundan dolayı içtenliklerinin ortaya çıkarılma durumu, sınamaya benzetilmiş ve mecaz olarak buna ibtilâ (ihtibâr: sınama, yoklama) denmiştir (Bkz. Tâhir bin Âşur, et-Tahrîr va’t-Tenvîr: 26/123).

İşte ünlü müfessirlerin âyet hakkındaki yorumları böyledir. Özetle deriz ki: Âyetin harfî (motamot) anlamı: bilmektir. “Hattâ na’leme:bilelim diye” anlamındadır. Bu bağlamda Allah’ın bilmesinin ne anlama geldiğini açıkladık. Ama âyetteki na’leme kelimesini doğrudan “Ortaya çıkaralım” şeklinde manalandırırsak âyeti asıl anlamıyla değil, yorum anlamıyla manalandırmış oluruz. Buna hakkımız yoktur, çünkü bu, bir çeşit çarpıtma olur. Âyette Allah’ın bilmesi, ezeldeki bilgisinin uygulandığını fi’ilen görmesi demektir.

Gerçi Allah insanları bilir ama hikmeti gereği onları hareketleriyle sınar. Özellikle Cihâd gibi zor işler karşısında insanın gerçek imanı ve sabrı ortaya çıkar. Yürekten inananlar, imanları uğrunda seve seve ölürler. Ama yürekten inanmamış, imanı zayıf kimseler, zorluklar karşısında yılgınlık göste­rir­ler. Hattâ kendileri savaşmadıkları gibi davranışlarıyla başkalarının da moralini bozarlar. İnsanların içine kuşku düşürürler. İnsan dar ve güç zamanlarda belli olur. Zor şartlar karşısında hak yoldan dönmeyen, sabır ve sebât ile imanını savunan kimse, gerçek mü'min ve mücâhittir.

Yüce Allah, insanların denenip gerçek mü'min ve müca­hitlerin ortaya çıkarılacağını, başka âyetlerde de vurgulamıştır:

"Ey inananlar, yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında en sevilmeyen bir şeydir" (Saf Sûresi: 2-3).

"Yoksa siz, Allah içinizden cihâd edenleri bilmeden, sabre­denleri bilmeden cennete gire­ceğinizi mi sandınız?" (Âl-i İmrân Sûresi: 142),

"Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin durumu başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yok­sulluk ve sıkıntı dokunmuştu, öyle sarsılmışlardı ki Peygamber ve onunla birlikte inananlar: 'Allah'ın yardımı ne zaman?' diyecek olmuş­lardı. İyi bilin ki Allah'ın yardımı yakındır" (Âl-i İmrân Sûresi: 142),

"Yoksa siz, Allah içinizden cihâd eden ve Allah'tan, Elçisinden ve mü'minlerden başkasını kendisine sırdaş edinmeyenleri bilme­den bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızı haber almak­tadır" (Tevbe Sûresi: 16),

"İnsanlar sadece inandık demekle hiç sınanmadan bıra­kılacaklarını mı sandılar?" (Ankebût Sûresi: 2).

***