SÜLEYMAN ATEŞ MEALİ: "BİLELİM" Mİ "BİLDİRELİM" Mİ? (1)
Salı, 31 Aralık 2013 00:00

SÜLEYMAN ATEŞ MEALİ: "BİLELİM" Mİ "BİLDİRELİM" Mİ? (1)

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتّٰى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدٖينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِرٖينَ وَنَبْلُوَا اَخْبَارَكُمْ: Andolsun biz sizi deneyeceğiz ki içinizden cihâd edenleri (güçlüklere) sabredenleri bilelim ve söylediğiniz sözlerin (doğru olup olmadığını) sınayalım.” (Muhammed: 31)

Na’leme sözcüğünü birçok tercüman 'belirtmek bildirmek göstermek' gibi kelimelerle çevirirken siz, olduğu gibi çevirmişsiniz. Sormak istediğim şey şu: Öğrendiğime göre âyetler Resulullah zamanında harekesiz yazılıyordu. Yıllar sonra İslâm toplumuna Arap olmayanların da katılmasıyla bazı problemler baş göstermiştir. Bunlardan biri de yabancıların, Arapçayı harekesiz okuyamamalarıdır. Eğer bu âyeti harekesiz yazarsak. Veya harekelerin yerlerini mantıksızlık yapmadan değiştirirsek yine de bu anlam mı çıkar? Na'lemu kelimesi şekil değiştirip ''bilelim'' değil de ''bildirelim'' haline dönüşebilir mi?

Cevap: Muhammed Suresi, 31’nci âyette boş savlarla kendilerini gerçek mü'min göstermeğe çalışanlara, Allah'ın insanları deneyip, gerçek mücâ­hidleri, sabır ve azimle imanlarını savunanları, söyledikleri sözleri fiilleriyle isbat edenleri ortaya çıkaracağı vurgulanmaktadır.

Gerçi Allah, insanların bütün hallerini geçmiş ve geleceklerini bilir. Allah’ın ilmi iki türlüdür: Olayların vukuundan önce onların vukubalacağını bilmesi ve olay gerçekleşirken de bilgisinin gerçekleştiğini görmesi. Bu âyette ilm, olayın gerçekleştiğini görmek anlamındadir. Zira bir olay gerçekleşmeden önce görülmez. Ancak gerçekleşen, ortaya çıkan olay görülür.

Yahut âyette ilim, mücâzât (eylemlere karşılık vermek) anlamındadır. Yani âyetin anlamı: Allah, içinizden cihad ve sabredenlere, eylemlerinin karşılığını vermek için onları çeşitli olaylarla sınar, demek olur (Âlûsî, Rûhu’l-Maânî: 16/78).

İbn Kesîr de buradaki ilmi, olayın gerçekleşmesini görmek şeklinde açıklamaktadır. Allah’ın bilgisinde var olan, mutlaka vuku bulacaktır. Bunda kuşku yoktur. Âyetin anlamı: “Onları sınarız ki bilgimizde var olan olayın vukuunu görelim” demektir. Nitekim Abdullah ibn Abbâs, bu gibi yerlerde ilmi görmek şeklinde açıklamış “İllâ li na’leme, ey li-nerâ: Sadece olayın gerçekleşmesini görelim” diye mânâ vermiştir (Bkz. Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm: 4/181).

“Yani onların cihad edecekleri hakkındaki bilgimizin gerçekleştiğini, onların fi’len cihadettiklerini görelim” demektir (Ebu Hayyan, el-Bahru’l-Muhît: 8/85)

Tâhir bin Âşûr ise âyete şu açıklamayı yapmaktadır:

Allah’ın ilmi, eylemlerin vukuundan önce mutlaka o olayın gerçekleşeceğine ilişkindir ki bu bilgi ezelî bilgidir. Bir de eylemin gerçekleştiği zamanla ilişkilidir ki bu da insanın emir ve yasağa uyma iradesi ve kararının güçlülük ve zayıflığına yahut teklife uymamadaki küfür ve inadının derecesine ilişkindir. Böylece teklifin, yani emir ve yasakların hikmeti, Allah’ın insanların teklif karşısındaki içtenliklerinin ortaya çıkmasıdır. Hz. Alî demiş ki: “Biz Bakî Kabristanında, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte bir cenaze başında oturuyorduk. Peygamber, elindeki çubukla yere vurdu ve buyurdu ki:

“Allah, her kula cennet ve cehennemdeki yerini yazmıştır. Dediler ki: ‘O halde biz ezelî yazgımıza güvenmeyelim mi? (Ona dayanıp eylemi bırakmayalım mı?)’ Buyurdu ki: ‘Siz amel ediniz (üstünüze düşeni yapınız), herkese, niçin yaratılmış ise o yol kolaylaştırılmıştır. (Herkes yaratıldığı şeyin gereğini yapar)’ dedi. Sonra ‘Kim (hayır için) verir, korunursa ve en güzel(Söz)ü doğrularsa, ona en kolay(yolda gitmey)i kolaylaştırırız. Kim de cimrilik eder, kendini zengin (ve kendine yeterli) görürse ve en güzel(Söz)ü de yalanlarsa, Ona da en güç(yolda gitmey)i kolaylaştırırız.’ (Leyl: 5-10).” (İbn Hanbel, Musned, Hz. Alî’den: 1/57, 124, 487, 2/339, 371, 372)

 

(devamı yarın..)