KUR’ÂN’I VAHYEDEN ALLAH İKEN NEDEN “BİZ” ZAMÎRİ KULLANILMIŞTIR? *** ŞERİAT DENİLİNCE NE ANLAMAMIZ GEREKİYOR?
Çarşamba, 25 Aralık 2013 00:00

KUR’ÂN’I VAHYEDEN ALLAH İKEN NEDEN “BİZ” ZAMÎRİ KULLANILMIŞTIR?

Soru 1: Saygıdeğer Hocam, sorulara verdiğiniz cevaplar dini bilgimi zenginleştirdi. Öncelikle Allah sizden razı olsun.Hocam, yüce Allah bazı âyetlerde kendisinden söz ederken "Biz" tabirini kullanıyor, örneğin sizin yazdığınız mealde geçen bir âyet: “Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz, çünkü biz ona şah damarından daha yakınız”, denilmektedir

Hocam neden "biz" sıfatı kullanılmış? Elbette Yaradan birdir, ancak söylenmek istenen nedir "biz" ile?

Bu oldukça aklıma takılıyor. Zamanınız olur da bir yanıt verirseniz beni aydınlatmış olursunuz. Allah yar ve yardımcınız olsun, selâmetle, sağlıcakla kalın kıymetli hocam.

Cevap: Büyükler, padişahlar ben yerine biz tabirini kullanırlar. Benlik, sıradan bireylere özgüdür. Oysa padişahlar, hükümdarlar bütün tebaayı temsil ettiklerinden “Biz” sözcüğünü kullanırlar. Kur’ân’da yüce Allah, kendisinden genellikle “Biz” diye söz eder. Ama “Ben” diye söz ettiği yerler de vardır. Hz. Musa’ya hitabı böyledir (Taha Suresi). Ayrıca Kur’ân’da kullanılan “Biz” sözcüğü zaman zaman Kur’ân vahyini getiren melekler topluluğunu da kasteder. Allah’ın yasalarını yürütmekle görevli melekler de yaptıkları işleri anlatırken “Biz” derler. Bu husus bağlamdan anlaşılır. Bu konuda “Soru ve Cevaplarla İslam” adlı kitaplarımda daha ayrıntılı bilgi vardır.

 


 

Soru 2: Hocam komşunun oğlu 35-40 yaşlarında akıl özürlü, annesi de 75-80 yaşlarında. Benim ablam komşunun oğlunu yıkamaya gidebilir mi?

Cevap: Eğer ablanız hastabakıcı niyetiyle komşunun oğlunu yıkarsa bir sakıncası yoktur. Zaten akıl özürlü kişi de din hükümleriyle yükümlü değildir. Ancak yine de ablanızın dikkatli ve vakur davranması gerekir. Çünkü akıl özürlü olsa da bu durum, onun şehvet duygularından tamamen yoksun olduğu anlamına gelmez. Bu konu, biraz da insanların bulunduğu duruma göre değerlendirilebilir.

 


 

ŞERİAT DENİLİNCE NE ANLAMAMIZ GEREKİYOR ?

Soru 3: Hocam şeriat denilince ne anlamamız gerekiyor? Hep şöyle deniliyor, bir grup tarafından, hırsızlık yapanın eli kesilir, zina eden taşlanır, vs... Bunlar doğru mu? Kur’ân’daki bu gibi hükümleri (recm Kur’ân’da yok) özellikle el kesme hükmünü, şeriat gelse uygulayacak mıyız? Rabbim sizlere af ve afiyet versin selâmlar...

Cevap: Şeriat, İlahi Kitap tarafından getirilmiş bulunan hukuk düzenidir. Maide Suresinde her toplumun kendine özgü bir şerîatı bulunduğu belirtilmektedir. Dinlerin asıl amacı toplum içinde de, dağın başında da insanın Allah ile ilişkisini düzenlemek, insanı Allah’a kul yapmaktır. Allah’a kul olan, yaratıklara kulluktan kurtulur, dürüst, özü sözü doğru, yüksek ahlak sahibi örnek insan olur. Recm (yani zina edeni taşlayarak öldürme) cezası Kur’ân’da yoktur. Kur’ân, Tevrat’ın bu ağır hükmünü kaldırmış, zina suçuna 100 sopa vurma cezasını getirmiştir. Amaç da toplumu fuhuştan, edepsizlikten korumaktır. Ancak bu cezanın uygulanması için, suçun, dört tanık tarafından açıkça görülmesi şarttır. Böyle olmayınca ceza uygulanmaz. El kesmekten maksat da hırsızlığı, çalıp çırpmayı ortadan kaldırmaktır. Ama hırsızlık suçu işleyenin hemen eli kesilmez. Bir süre gözetim altında tutulur. Âyette vurgulandığı üzere suçlu gönülden tevbe eder, bu suçtan vazgeçerse Allah onu affeder. Allah affettiğine göre insanların affetme yolu da açılmıştır. Dediğim gibi amaç, toplumdan hırsızlığı, yolsuzluğu kaldırmaktır. Eğer toplum daha hafif bir ceza ile bu yolsuzluk, hırsızlık suçunu ortadan kaldırabiliyorsa ille de el kesme cezasını uygulamak gerekmez. Çünkü cezanın uygulanma amacı, toplumu korumaktır. Toplum eğer daha hafif bir cezayı benimsiyorsa Allah’ın muradı mutlaka insanların elini kesmek olamaz. Çünkü dinin bazı ceza hükümleri aslında dünya düzeniyle ilgilidir. Dünya düzeniyle ilgili suçlarda Kur’ân bir ceza belirlemiştir. Toplum yararına bunu yapmıştır. Ancak mağdur tarafa af yetkisi de vermiştir. Meselâ, haksız yere bir kişileri öldürülen grup, katilin idamını isteyebileceği gibi, katili kan bedeliyle (diyetle) veya bedelsiz (diyetsiz) olarak affetme yetkisine de sahiptir.

Ama Allah’a karşı işlenen suçlar için dünyevi bir ceza konmamıştır. Çünkü bunların cezasını Allah âhirette verecektir. Mesela namaz kılmamanın, oruç tutmamanın Kur’ân’da bir cezası yoktur. Bu tür davranışlar kul ile Allah arasındadır. Buna kullar ceza belirleyemez. Allah’ın vereceği cezayı kul veremez. Zira “Dinde ikrah yoktur!”

Özetle aşırı uçların iddialarıyla insanlar dinden ürkmemelidirler. Din öyle sanıldığı gibi el kesmekten, taylayarak öldürmekten ibaret değildir. Bunlar eskiden beri uygulanagelen cezalardı. Kur’ân bunların yararlı olanını emretti, topluma zararlı olanlarını kaldırdı. Kur’ân’ın bir âyeti şöyle buyurmaktadır:

“Onlar ki Sözü (yani Kur’ân vahiylerini) dinlerler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve onlar sağduyu sahipleridir.” (Zümer: 18)


 

Kıymetli Hocam, Yüce Dinimizin gerçekleriyle bizleri buluşturmanız her türlü övgünün üzerindedir. Bu konudaki hizmetlerinizden dolayı sizi yüceltmeye kelimeler yetmez. İyi ki varsınız ve bizimlesiniz...

Cevap: Takdirinize teşekkür ederim.