HAL İLMİ (8)
Cuma, 15 Kasım 2013 00:00

 

 HAL İLMİ (8)

 

(...dünden devam)

 

Sabah oldu. Cuma namazı kılındıktan sonra ben, iki namaz arasında dergâhın kapısı önünde dururken Siirt tarafından kır atlı, aksakallı bir bey geldi. Atından inip elimi öptü, hiç görmediğim bu zât beni tanıyıp tekkenin kapısını bilmişti. Getirdiği hediyeyi harem kapısından gönderip Şeyhi ziyaret için izin istedi. Kapı açıldı, benimle içeri girip selâm verdiği Şeyh Hazretleri: ‘Ve aleykümüs­selâm ve rahmetullâh, ehlen ve sehlen’ diye iltifatla selâmını aldı. Ve oturmasını emredip ilk sözü şu oldu: ‘Ey Seyyid Hamza, bu gece bize çok misafir geldi.’

Onun bu tatlı sözüyle mat olup şaşkına dönen Seyyid Hamza, bir süre ağlayıp oturduktan sonra Şeyhin seccâdesini öpüp kalktı, bizim odaya geldi. Babama durumu anlattı:

“Ben Siirt'in ileri gelenlerinden Seyyid Hamza'yım. Bu yaşıma geldim, hiç bu köyü görmedim. Bu şeyhi de hiç ziyâret etmedim. Bu gece düşümde beş yüz kadar yüzü nurlu atlı ile beş yüzden çok uzun boylu piyade evliyâ askerine, Siirt kenti önünde karışıp bu devletli Şeyhin ziyaretine geldim. Bu köyü ve buraya varan yolu da rüyada görerek öğrendim.

Evliyâ askerleri bu harmanlara gelince hepsi atlarından inip bu kapıların önünde sıra sıra dizildiler. Ve sıra ile bu büyük zâtın tekkesine girip kendisini ziyaret ettiler. Bana da piyadelerle birlikte ziyaret sırası gelmişti. Tekkenin kapısı önünde sıralanmış olan velîlerin kucağında işte bu uşağı gördüm ki birbirlerine verip alıyorlar. Kapının tam yanında duran kişi, bu uşağı kucağından indirip tekkeye girdi. Ben henüz dışarıda iken uyandığımda, gönlümün iman lezzetiyle dolmuş olduğunu gördüm. İşte bugün Cuma namazını kılıp atıma bindim; hiç kimseye sormadan, gece rüyada geldiğim yol ile doğrudan buraya geldim; köyü bulup sizleri tanıyabildim. Şeyh hazretlerine bu rüyayı söylemek ve kendisine mürid olmak üzere geldim. O benden önce bana: ‘Ey Sey-yid Hamza, bu gece bize çok misafir geldi!’ dedi. Subhânellah, benim ismimi ve cismimi nereden bildi? Rüyada gördüklerim buna nasıl ayân oldu?”

Seyyid Hamza'nın bu şaşırmasına babam şöyle cevap verdi: ‘Senin bu gördüğün rüyayı, aynen bu oğlum da görmüştür. Fakat kamunun gördüğü rüyaları, seçkin velîler uyanık iken görürler. Yüce Allah, herkese başka bir ihsanda bulunur.’” (Ma‘rifetnâme, s. 517-19)

İbrâhîm Hakkı, Şeyhe varışlarının dokuzuncu yılında tanık olduğu şu olayı anlatıyor:

Şeyhin akrabasından Abbâs isimli bir ihtiyar, Şeyhin huzuruna geldi. Ağzı eğilmiş, sol kulağına bitişmişti. Yüzünün derisi kat kat kırışıp dudağıyla kulağı arasında buruşmuş, görünmez olmuş; sağ yüzünün derisi de öyle gerilmişti ki güneşte kalan def gibi mavileşip parlamıştı. Söylediği sözler anlaşılmıyordu. Onu bu halde gören şefkat kaynağı Şeyh Hazretleri ağlayarak eliyle onu meshetti, el kaldırıp duâ etti. Fatiha’dan sonra ağzı doğrulup eski haline gelen Abbâs:

– Şeyhim beni affet, senin hakkında kusur işledim. Bu gece senin arkandan uygunsuz sözler söyledim. Ben uykuya varınca gaipten bir sille geldi, ağzımı bu hale soktu. Tevbeler olsun, deyip yüzünü yere sürdü.

Şeyh Hazretleri adamı affedip dedi ki:

– Sana bizden yana olan kusurun helâl olsun. Yüce Hak seni doğru yola iletsin. Sakın kimsenin arkasından konuşma. Mü’mini arkasından çekiştirmek kesin haramdır. Bizim aleyhimizde de söz söyleme ki bizim gibi âciz kulun sahibi intikam alan güçlü Allah’tır (Ma‘rifetnâme, s. 520).

***