HAL İLMİ (3)
Pazar, 10 Kasım 2013 00:00

HAL İLMİ (3)

(...dünden devam)

Hal(الحال ):

Kulun, kesbi, cehd-ü gayreti olmadan, kendiliğinden gelen neş'e, keder, bast (açılma), kabz (sıkılma), şevk (seviçle yürümek); inzi'âc (tedirginlik), heybet, ihtiyaç gibi şeylerdir. Hal, Allah tarafından gelen bir mevhibedir. Makām ise kulun cehdiyle elde ettiği şeydir. Makām devamlı, hal geçicidir. Makām sahibi, makāmında yerleşmiştir. Hal sahibi ise halinde yerleşik değil, değişiktir. Halden hale yükselir, geçer. Nitekim Zu'n'-Nun'a ârifin ne olduğunu sormuşlar, "Burada idi, gitti" demiş. Yani ârif, bir halden diğer hale geçen insandır, demek istemiş. Haller, yıldırımlar gibi gelip geçicidir. Yusuf'un kokusunu tâ Mısır'dan aldığı halde neden onun, Ken'an'da kuyuya atıldığını görmediğini sordukları zaman Yakub Aleyhisselâm: "Bizim hallerimiz cihanın şimşeğidir, kâh parlar, kâh söner" demişti. Bazılarına göre hal, ismi gibidir, kalbe gelir gelmez hemen zail olur.

Bazı mutasavvıflar da halin devamlı olduğunu ileri sürmüş, devamlı olmayanın hal değil, LEVAİH ve BEVÂDÎH olduğunu söylemişlerdir. Kalbe gelen şeyler, onlara göre devamlı olursa hal, devamlı olmazsa Levaih ve Bevadih adını alır. Resulullah Efendimiz, şu hadisleriyle hali belirtmiş bulunmaktadırlar:

إنَّهُ لَيُغَانُ عَلى قَلْبِى وإنِّى لَأَسْتَغْفِرُ اللهَ فِى الْيَوْمِ مائة مَرَّة: Benim dekalbim dumanlanır; ben günde yüz kere Allah'tan mağfiret dilerim." (Müslim, Zikir: 41, Ebû Dâvûd, Vitr: 26). Peygamber (s.a.v.), devamlı yükselme halinde bulunuyordu. Bir halden daha yüksek bir hale çıkınca, önceki halini bu haline göre ğayn (dumanlı, bulanık) sayıyordu. Onun halleri daima artmakta idi. Çünkü yüce Allah'ın lütufları sonsuzdur. O, her ân, başka bir şandadır, kemâlinin sonu yoktur.

İbn Kayyim el-Cevziyye, Medâric'inde şöyle diyor: "Makāmların sayısında ve sırasında çok görüş ayrılığı vardır. Her sülûk sahibi, kendi sülûk halindeki dereceleri anlatmıştır. Kezâ bazı seyir menzillerinin hal mi, makām mı olduğu konusu da ihtilâflıdır. Meselâ rızânın hal mi, makām mı olduğunda ihtilâf edilmiştir. Bazılarına göre rızâ kesb ile 'kulun kendi çabasıyla' elde edilmiş ise makām, değilse haldir. Gerçek şudur ki:

Kalbin halleri ve dereceleri, durumlarına göre isim alır. Şimşek gibi görünüp hemen kaybolan, sonra tekrar görünen hallere levâmi', bevârik, levâih denilir. Bunlar biraz sürerse hal olur. Hiç geçmez, sabit kalırsa makām olur. O halde bir hal, başlangıçta levâmih ve levâih, biraz sonra hal, en sonunda da makāmdır. Bazen kul, makāmından daha aşağı bir makāma da düşebilir ve tekrar eski haline dönebilir de dönmeyebilir de.

Bazı makāmlar iki makāmı, bazıları daha fazla makāmı, bazıları da bütün makāmları içerir. Meselâ, "tevbe", muhasebe ve havf makāmlarını da içine alır. Bunlarsız tevbe düşünülemez.

"Tevekkül", tafviz, isti'âne ve rızâ makāmlarını içerir. Bunlarsız tevekkül olmaz.

"Recâ'"da havf ve irâde de vardır. "Havf" de recâ ve irâde makāmlarını içerir. "İnâbe" mahabbet ve haşyet makāmlarını içine alır. Mahabbetsiz ve haşyetsiz inâbe olmaz.

"İhbât", mahabbet, züll ve hudû' makāmlarını; "zühd" rağbet ve rehbet makāmlarını; "mahabbet" ma'rifet, havf, recâ ve irâde makāmlarını içerir.

"Haşyet" de Allah'ı bilme "ma'rifetullâh" makāmını içerir. "Heybet" mahabbet, iclâl ve ta’zîm makāmlarını kapsar.

"Hayâ'", ma'rifet vemurâkabe makāmını; "üns", hubb ve kurb makāmını; "sıdk" inâbe ve 'azm makāmını; "murakabe", ma'rifet ve haşyeti; "itmi'nân", inâbe, tevekkül, tafvîz, rızâ ve teslîm makāmlarını kapsar.

 

(devamı yarın..)