GAYBI BİLMEK, LEVH-İ MAHFUZDAN HABERDAR OLMAK VE RİCAL-İ GAYB (2)
Çarşamba, 02 Ekim 2013 00:00

GAYBI BİLMEK, LEVH-İ MAHFUZDAN HABERDAR OLMAK VE RİCAL-İ GAYB (2)

(...dünden devam)

Ğayb meselesine gelince: Gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. Hatta Hz. Peygamber'in de geleceği bilmediği âyetlerle vurgulandığı gibi Hz. Aişe de: "Kim Muhammed yarını bilirdi derse iftira etmiş olur" demiştir.

Cin Suresindeki âyetin tefsîri de şöyledir: 26-27’nci âyetlerde Allah'ın, gaybını, ancak râzı olduğu elçisine göstereceği, başkasına göstermeyeceği bildirilmektedir. Gaybı Allah'tan başka kimsenin bilmeyeceği, birçok âyette vurgulanmıştır. Peygamberlere verilen bilgiler de ğaybdan onların rûhuna aktarılan vahiylerdir. Demek ki Allah bir elçisine vahyederek ona birtakım gizli bilgiler verebilir. Peki, ama gelecekten haber veren, söyledikleri doğru çıkan birtakım kâhinler, büyücüler olduğu gibi ibâdet ile kemâl kazanmış sâlihler, velîler de vardır. Bunların durumu, bu âyetlerin söylediklerine ters düşmüyor mu? İşte bu husus, İslâm bilginleri arasında ihtilâf konusudur. Bu ihtilâfı Şevkânî, tefsîrinde özetlemiştir. Oradan nakledelim:

Kurtubî şöyle demiştir: Yüce Allah'ın, kendisini ğaybı bilmekle övüp bunu yaratıklarına değil, sadece kendisine özgü kılması, ğaybı Allah'tan başka kimsenin bilmediğini kanıtlar. Sonra yüce Allah, râzı olduğu elçileri bundan istisna ederek, vahiy yoluyla onlara ğayb bilgisinden vermiş ve bunu, onlara mu'cize, nübüvvetlerinin doğruluğuna delil yapmıştır. Yıldızlara bakıp gelecekten haber veren ve reml atan, el falına bakan, kuş kovan gibi müneccim ve benzeri kimseler, Allah'ın râzı olduğu elçilerden değildir ki Allah onlara da ğayb bilgisinden bir parça versin. Bu gibi kimseler, sezgi, tahmin ve yalanlarıyla Allah'a karşı nankörlük etmişlerdir (Kurtubî: el-Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân: 9/28). Sa'îd ibn Cübeyr'e göre "Allah'ın râzı olduğu elçi", Ceb­râîl'dir. Sa'îd'in bu sözü uzak bir ihtimaldir. (Kurtubî böyle sanıyor ama Sa'îd'in sözünün doğruluğu, Meryem Sûresinin 64. âyetinden açıklıkla anlaşılmaktadır). Bir kavle göre "Ancak râzı olduğu elçi bunun dışındadır" cümlesinden kasıt, Allah'ın elçiye kıyâmetin kopacağı zaman gibi risâlete ilişkin olmayan ğayb haberlerini değil, peygamberlikle ilgili bilgileri vereceğini anlatmaktır. Vâhidî şöyle demiştir: "Bu âyette, müneccimin söylediklerinin çıkacağını iddiâ edenin Kur'ân'ın söylediklerini inkâr etmiş olacağına delil vardır."

Büyük Tefsîr yazarı Fahreddîn-i Râzî'ye göre âyette bazı yorumcuların savlarına delîl yoktur. Çünkü âyet, Allah'ın bütün ğayb bilgisi hakkında değildir, ancak bir ğayb bilgisi hakkındadır ki o da kıyâmet vaktidir. Çünkü bu âyet, "Size va'dedilenin yakın mı, yoksa uzak mı olduğunu bilmem" âyetinden sonra gelmiştir. Eğer denilirse ki: Bu takdirde istisnânın anlamı nedir? Deriz ki: Belki kıyâmetin vakti yaklaşınca Allah onu râzı olduğu elçisine bildirir. Niçin olmasın? Nitekim: "O gün gök beyaz bulutlarla parçalanır ve melekler bölük bölük indirilir" (Furkan Sûresi: 25) buyurmuştur. Demek ki o zaman melekler, kıyâmet gününü bilirler. Yâhut bu istisnâ munkatı'dır. Önceki cümleye bağlı değildir. Yani Allah, râzı olduğu elçinin önüne ve arkasına koruyucular koyar, onlar onu azgın cinlerin ve insanların şerrinden korurlar, demektir. Yüce Allah, elçi olmayan bazı kimseleri de, bazı ğayb bilgilerine vakıf kılabilir. Milel sahipleri(din ve mezhep tarihçileri) bazı rüya tabircilerinin geleceğe ait sözlerinin çıktığında ittifak etmişlerdir. Melikşâh'ın oğlu Sultan Sencer bir kadın kâhini Bağdat’tan Horasan'a getirtmiş, gelecekten sorular sorduğu bu kâhinenin söyledikleri aynen çıkmış. Kelâm ve felsefe ilimlerinde uzman bazı kimseler de bana bu kâhinenin haber verdiği birtakım ğaybî olayların, bütün ayrıntılarıyla çıktığını söylediler. Ebû'l-Berekât, Kitabu't-Ta'bîr'de bu kadının durumunu anlatırken daha ileri giderek şöyle demiştir: 'Otuz yıl bunun halini araştırdım, muğayyebâta dair söylediklerinin aynen çıktığını anladım.' Ayrıca biz, bu hususu doğru ilham sâhiplerinde de görmekteyiz. Hattâ büyücülerde bile bulunabilir. Bazı yıldız falları gerçeğe aykırı ise de bazılarının gerçeğe uygun olduğunu da görebiliriz. İmdi biz, Kur'ân bu görülen şeylere aykırı şeyler söylüyor dersek, Kur'ân taşlanmağa maruz kalır. Öyle ise âyeti, bizim yaptığımız şekilde yorumlamak gerekir" (Mefâtîhu'l-ğayb: 30/168).

(devamı yarın..)