Din hükmü koymak sadece Allah’a aittir *Namazların cem’i *** Sarıkla namaz kılmak.....
Cuma, 22 Temmuz 2011 01:00

Din hükmü koymak sadece Allah’a aittir

Sn. Süleyman Bey, ben Kur’ân’ı düzenli okuyorum. Benim anladığım dinde kuralı sadece Allah koyar. Dindeki uydurmalar Kur’ân’ın tabiri ile Allah’a iftira uydurmak olarak geçiyor. Bu uydurmalara uymak veya uydurmaları dinin gereği olarak takip etmek de Allah’a şirk koşmak olarak geçiyor. Yanılıyor muyum? Yanlışım var ise beni düzeltin. Camide namaz öncesi yapılan vaazlarda veya okunan hutbelerde bazen hocalar bu tip uydurmaları dinin emri ( Allah’ın emri ) olarak okuyor, söylüyorlar. Bu durumda gerekli eğitimi almış olması gereken din görevlisinin durumu nedir?... Beni aydınlatabilir misiniz? Saygılarımla. Hilmi Yılmaz

Cevap: Kur’ân’ın söylemediği, sağlam Peygamber sözünde yeri olmayan uygulamalar, uydurmadır, dini terimiyle bid'attir. Her bid'at sapıklıktır. Hattâ bu bid'atleri dinin hükmü gibi kabul ettirmek de şirktir. Şirk liderliğidir. Görüşünüzde haklısınız ama nasıl kabul ettireceksiniz? Din şirke bulanmış bunu yapanların çoğu da maalesef din adamı kılığındaki insanlar. Bilmeyerek yapanlar mazur görülebilir ama bile bile yapanlar affedilmez.

 

Namazların cem’i

Sayın hocam, namazların cem edilmesi ile ilgili olarak çeşitli İslam ansiklopedileri (sizinki de dahil ) ve de ilmihal kitaplarını incelememe rağmen bulduğum bilgiler sadece yüzeysel olup maalesef ne şekilde kılınacağını yazmamaktadırlar. Bu konuyla ilgili olarak, namazların cem edilmesi zorunluluğu kaçınılmaz olduğunda, nasıl kılınacağını (sadece farzlar mı, eğer sadece farzlar ise tek kametin yeterli olup olmadığı, ne şekilde niyet edileceği ya da biraz önce saydıklarımız geçersiz ise cem etmekten anlamamız gereken sadece vakitlerin bir önceye veya bir sonraya kaydırılması ve de her namazın münferiden kılınması mı anlaşılmalıdır? Bu konuyla ilgili olarak sizden ayrıntılı bilgi rica eder, bu vesileyle hayırlı günler dilerim. Saygılarımla, Yunus Erceis

Cevap: Namazların cem'i konusunda bir yazı yazmıştım. Kur'ân Ansiklopedisinde ve İslâm İlmihali Kitabımızda bu konu izah edilmiştir. Sorunuzun özet cevabı şudur: İki türlü cem vardır. Takdim ve tehir cem'leri. Bir namazı vakti girmeden, bir önceki vakit namazıyla kılmaya takdim cem'i, vaktinden sonraya erteleyip bir sonraki vaktin namazıyla birlikte kılmaya da tehir cem'i denilir. Sadece farzlar cem edilir ve cem edilecek farzlar arasına herhangi bir nafile sokulmaz. Ancak öğle ikindi ve akşamla yatsı namazları her iki cem şekliyle cem edilebilir. Öğle ile ikindi cem edilirken bir kamet getirilip önce öğle namazı, ardından yine bir kamet getirilip ikindi namazı kılınır. Akşamla yatsı cem edilirken de yine bir kametle önce akşam, sonra yeniden bir kamet getirip yatsı namazı kılınır. Dediğim gibi cem edilen iki farz arasına nafile sokulmaz. Ama cem'den önce veya sonra kişi istediği kadar nafile kılabilir. Peygamberimiz, yolculukta cem yaptığı gibi, bazen normal zamanlarda da yapmıştır. Bu konuda Müslim'de Abdullah ibn Abbâs'tan üç rivayet vardır.

 

Sarıkla namaz kılmak daha mı efdaldır?  

Sarıkla namaz kılmanın, daha efdal olduğunu söylüyorlar. Siz ise şeklin değil, kalbin önemli olduğunu söylü-yorsunuz. Bu konuyu açıklar mısınız?

Cevap: "Evet bugünlerde bazı kimseler, sarıkla namaz kılmanın, sarıksız namaz kılmaktan 25 derece daha sevap olduğunu söylüyorlar. Konuyu araştırdım, sarıkla namaz kılmanın 25 derece daha üstün olduğunu söyleyen hadîsin uydurma olduğunu gördüm. Abdullah ibn Ömer’e yakıştırılan bu hadîs şöyledir: "Sarıkla namaz kılmak (sarıksız namaz kılmanın yirmi beş katına); sarıkla Cuma namazı kılmak da, sarıksız Cuma kılmanın yetmiş katına denktir. Melekler Cumaya sarıklı gelirler. Akşam oluncaya dek sarıklılara duâ ederler."

İbn Hacer, bu hadisin uydurma olduğunu söylemiştir (Şev-kânî, el-Fevâidu’l-mecmû‘a fî’l-ahâdîsi’l-Mavdûa: s. 188)

Hz. Peygamber’in sardığı sarığının bir ucunu, omuzlarının arasından sarkıttığı kaynaklarda mevcuttur. Fakat Sarıkla namaz kılmanın, sarıksız namaz kılmaktan efdal olduğu hususundaki rivâyetler uydurmadır. Peygamberin sarık sarması, dinî bir kıyâfet değildir. O toplumda herkes başı tozdan, topraktan korumak için sarardı. Fakat bu sarık, fes üzerine sarılan bir sarık değildi.

Peygamber ise sıradan bir insan değildi, onun peygamberliği yanında devlet başkanlığı da vardı. Devlet başkanları için sarık sarmak, hükümdarlığın simgesi idi. İsrâil oğlu kralları da sarık sararlardı. Osmanlı Pâdişahlarının sarığı da dini bir kıyâfet değil, hükümdarlık sembolü idi.

Namazda avreti, yani örtünmesi gerekli olan yeri örtmekle namaz kılınır. Örtünmesi gerekli kısım da göbekle diz kapağı arasıdır. Bunun dışında şöyle veya böyle giyinmek, başa sarık sarmak veya takke giymek bunlar din değil, örftür, gelenektir. İnsan bunları giymekle yükümlü değil ve bunları giymekle derece kazanmaz.

Baksana, eğer sarıkla namaz kılmak, sarıksız namaz kılmaktan daha sevâb olsaydı, hac ve umre esnâsında ihrâmda sarık sarmak öğütlenirdi. Oysa ihrâmda başı örtmek haramdır. Başını örten cinâyet işlemiş olur ve bunun keffâreti olarak bir kurban kesmek zorunda kalır.

İbâdetin, sarıkla, cüppe ile bir ilgisi yoktur. Allah ibâdette kulunun sarığına değil, gönlüne bakar: "Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza değil, gönüllerinize ve niyetlerinize bakar." (Müsleim, Birr: 32; İbn Mâce, Zühd: 9) Yüce Allah, âhirette kulundan sarık, cüppe, sakal değil, selîm kalb arayacaktır. "O gün ne mal, ne oğullar yarar sağlamaz. Sadece Allah’a ma‘nevî hastalıklardan sağlam olan kalb getiren kimse yarar görür." (Şu‘arâ: 47/88)

 

 

   Copyright @ Süleyman AteÅŸ