CENNETE KİM GİRER ? (5)
Cumartesi, 21 Eylül 2013 00:00

CENNETE KİM GİRER ? (5)

(...dünden devam)

Daha sonra, bir varlığın zâtî (özsel, temel), hissî (duyusal, algılanır), hayâlî (sanal), aklî (düşünsel) ve şibhî (benzersel) olmak üzere beş yönü bulunduğunu, Peygamber’in haber verdiği şeyleri, bu varlık yönlerinden herhangi birine göre düşünüp kabul edenin, Peygamber’i yalanlamış olmayacağını; bu gerçeği bilmeyen kimselerin, haberi kendi algıladıkları biçimde düşünmeyen muhalif kimseleri Peygamber’i yalanlamakla suçladığını belirten Gazâlî, başkalarını küfürle suçlamanın doğru olmadığını şöyle açıklıyor:

Objelerin dış dünyadaki varlığı, zâtî varlığıdır. Yer, gök, masa, pencere, ağaç dış âlemde vardırlar. Objenin zâtî varlığı duyu ve aklın dışında bir varlıktır. İşte asıl bilinen varlık budur ki çoğunluk, eşyanın bundan başka varlığının farkında olmaz.

Duyusal varlık ise, varlığın, duyu organındaki izidir. Bu varlık, ancak duyu organında, meselâ gözde vardır. Sadece göz algıladığı için bu varlığı başkası bilmez. Meselâ uyuyanın düş görmesi, hastanın hayaller görmesi (hallüsinasyon) varlığı böyledir. Bu varlık, sadece algılayan duyudaki bir izlenimden ibaret olup dış âlemde mevcut değildir. Peygamberlere ve velîlere melek cevherlerin, güzel suretlere bürünerek görünmesi bu tür varlığı oluşturur. Meleğin asıl hakikati, o bürünerek göründüğü biçim değildir, cevherin hakikati bambaşkadır, ancak melek cevher, insanın görebileceği bir biçimde görünür. Nitekim Cebrâîl, Meryem’e bir insan suretinde görünmüştü. Hz. Peygamber’e de çeşitli biçimlerde görünürdü. Hz. Peygamber, Cebrâîl‘i asıl hakikat varlığı ile ancak iki kez görebilmiştir. Biri Meleğin, Necm Sûresinde anlatılan yaklaşımı sırasında, biri de daha önce Sidretu’l-Müntehâ (uzak Ağaç) yanında.

Görüntü varlığı şöyle bir örnek ile anlatabiliriz: Eline aldığın bir ateş kıvılcımı, bir nokta gibidir. Fakat bu kıvılcımı düz olarak sür‘atle hareket ettirirsen ateşten bir çizgi; dairesel hareket ettirirsen ateşten bir daire görürsün. Şimdi bu çizgi veya daire, sadece duyu organında vardır, dış dünyada yoktur. Bunların dış dünyadaki varlığı, bir noktadan ibarettir. İşte bu, duyusal varlığın örneğidir.

Hayâlî varlık ise, gözden kaybolan duyusal varlıkları hayalde canlandırmadan oluşan varlıktır. Meselâ gözünü yumduğun halde bir fili, atı, hayal edebilirsin. O varlık hayalde, düşüncede vardır ama dışarıda, duyu ile gördüğün bir varlık değildir.

Aklî varlık ise bir varlığın ruhu, hakikatidir. Akıl o varlığın kendisini değil, ruhunu, ifade ettiği anlamı düşünür, hayalde onu canlandırır. Meselâ belli biçimi olan el organının bir de ifade ettiği düşünsel bir anlamı, hakikati vardır ki o da tutma, vurma gücüdür. İşte bu güç de akılsal eldir. Kalemin hakikati, ruhu da bilgilerin tespit edilmesidir. İşte aklın, kalem şeklini düşünmeden, kalem ile bilgilerin saptanması olayını düşünmesi, kalemin akılsal varlığıdır.

Benzersel varlığa gelince: bir şeyin ne dış âlemde, ne duyularda, ne hayalde, ne de akılda olmayıp sadece benzerinin, bir özelliğinin başka bir şeyde var olmasıdır. İşte bu da benzersel varlıktır.

(devamı yarın..)