TASAVVUF NEDİR? (2)
Cuma, 13 Eylül 2013 00:00

TASAVVUF NEDİR? (2)

(...dünden devam)

"Rabbimiz, bizler inandık, bizim günâhlarımızı bağışla ve bizi ateş azâbından koru!" (Âl-i İmrân Sûresi: 16-17) diye yalvaran, o sabr ile ve içtenlikle yalnız kendisine kulluk eden: "Sabreden, doğru olan, geceleri saygı ile ibâdet eden, mağfiret dileyen" (Âl-i İmrân Sûresi: 16-17) kullarına, yaptıklarına karşılık olarak altlarından ırmaklar akan, sürekli kalacakları cennetler va'detmiştir. Ve o sadık mü'­minleri: "Yanları yataklardan uzaklaşır (geceleyin ibadet için yatakların­dan kalkarlar), korkarak ve umarak Rablerine duâ ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar”(Secde Sûresi: 16) sözüyle nitelendirmiş, Zekeriyyâ ve âilesini de bu ibâdet ve tâatlerinden dolayı övmüştür: "Gerçekten onlar, hayır işlere koşarlar, umarak ve korkarak bize duâ ederler ve bize derin saygı gösterirlerdi!"( Enbiyâ Sûresi: 90).

Yüce Allah, âhir zaman Peygamberini, ruhî ve ahlâkî olgunluk yollarını öğretmek üzere gönderdiği için ona yüksek âdâbı öğretmiştir ki o da insanlara edeblerin en güzelini öğretsin. Kendisi: "O şânı yüce Rabbim, beni eğitti, beni (Askerî, Hz. 'Alî'den rivâyet etmiştir.) güzel edeble yetiştirdi" buyurmuştur. Şimdi biz, burada bir parça onun güzel ahlâk ve âdâbına işaret etmek istiyoruz:

Allah'ın Elçisi, çok sade, yapmacıktan, külfetten uzak yaşardı. Hz. Âişe (r.a.) da: "Peygamber (s.a.v.), esen rüzgârdan daha cömert idi" (Buhârî, Bed'u’l-Vahy: 4; Müslim, Zekât: 31, 34) demiştir. Kendileri: "Uhud Dağı kadar altınım olsaydı, üç gece geçtikten sonra o paradan yanımda bir şey kalmasından hoşlan­mazdım. Ancak borç ödemek için ayıracağım başka", "Birinizin dünyadan payı, yolcunun azığı kadar olsun!" (Taberânî ve Beyhekî Habbâb'dan, İbn Hibbân da Selman'dan benzerini rivâyet etmişlerdir) buyurmuşlardır.

Utanma, cömertlik, tevekkül, rızâ, zikir, şükür, hilm, sabır, af, şefkat, rahmet, hoşgörü, huzur, vakar, alçakgönüllülük, iyi geçim, saygı, yiğitlik, güçlülük, yumuşaklık, ihlâs, doğruluk, zühd, kanâat, tazim, heybet, duâ, ağlama, havf ve recâ, Allah'a ilticâ, teheccüd, ibadet, cihâd ve nefs mücâhedesi onun huylarından idi. Dâima düşünceli, kaygılı olduğu, namaz kılarken ağladığı için göğsünden kaynayan tencere kurultusuna benzer bir ses geldiği de rivayet edilir.

Kalbi etkilemeyen, kalbde huşu, incelik, merhamet, sevgi, şefkat uyandırmayan, ahlâkı düzeltmeyen ibadetler; Kur'ân'ın, yapanlarını övüp cennetle müjdelediği ameller değildir. Çünkü ibadet ve amelden maksat, bilinçsiz olarak bazı hareket ve sözleri yinelemek değil, takvâdır. Yüce Allah: "Kurban edilen hayvanların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. O'na ulaşan, sizin takvânızdır" buyurmuştur (Hac Sûresi: 37).

İslâm, güzel işlere, ibâdetlere, güzel ahlâka götüren îmandır. "Namaz, fuhuştan ve çirkin işlerden men eder" ('Ankebût Sûresi: 45). Sâhibinin ahlâkını düzeltmeyen, onu fuhuştan ve çirkin işlerden menetmeyen namaz, Kur'ân'ın tanımladığı namaz değildir.

"Takva ancak buradadır!” (Müslim, Birr: 32; Tirmizî, Birr: 18) deyip kalbini işaret eden Peygamber (s.a.v.): "Dikkat edin, vücutta bir et parçası vardır ki o düzelince bü­­tün vücud düzelir, o bozulunca bütün vücud bozulur. Dikkat edin, o kalbdir." (Buhârî, İmân: 39; Müslim, Müsâkat: 107) buyurmuştur.

Gece namazını çok seven Allah'ın Elçisi: "Fecr vakti kılınan iki rek‘at namaz, bana dünyâdan ve dünyâda bu­­­lu­­­nan herşeyden daha hayırlıdır." (Buhârî, Teheccüd: 10; Müslim, Müsâfirîn: 96) buyurmuştur.

Geceleri o kadar namaz kılardı ki ayakta dura dura ayakları şişerdi. "Senin geçmiş ve gelecek günâhın bağışlanmadı mı?" denildi de: "Şükreden bir kul olmayayım mı?" dedi (Buhârî, Teheccüd: 6, Tefsîr, sûre: 48/2; Müslim, Münâfikîn: 79-81).

Buyurmuşlar ki: “Her gecenin son üçte biri olunca yüce Rabbimiz, en yakın göğe iner:

– Kim bana du‘â ediyor, onun du‘âsını kabul edeyim, kim benden is­tiyor, ona dileğini vereyim, kim benden mağfiret diliyor, onu bağışla­ya­yım?!” (Buhârî, Teheccüd: ed-Du‘â ve’s-salât fâ âhiri’l-leyli)

Sade namazda değil, yattığı yerde dahi tefekkür ve tezekkürden geri durmamıştır: "Onlar ki ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatmış iken Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler: Rabbimiz, bunları boş yere yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi Cehennem azabından koru! (derler)" (Âl-i İmrân Sûresi: 191).“Rabbini içinden, yalvararak ve korkarak hafif bir sesle sabah akşam zikret, gafillerden olma" (A'râf Sûresi: 205).

Vahyi alırken kendinden geçtiği, bütün kaynaklarca zikredilmektedir. Nihayet Mi'rac hâdisesi de onun, ruhanî bir âlemle nasıl temas halinde bulunduğunu gösterir.

Bu hâdiseler, sûfilerin yaşadıkları vecd ve istiğrak halinin aslıdır. Demek ki sûfilerin vecd ve istiğrak halleri, fena ve baka halleri, Hz. Peygamber’in ruhî hayatında mevcuttur.

(devamı yarın..)