BİR MAKALENİN ÖYKÜSÜ (2)
Salı, 02 Temmuz 2013 00:00

BİR MAKALENİN ÖYKÜSÜ (2)

(...dünden devam)

Yedeksubay Okulunda bir gün Tabur Komutanımız Albay Necdet Pakyüz, “En büyük âmir, kanun ve yönetmeliklerdir” demişti. Onun o sözü hâlâ kulağımda küpedir. En büyük âmirimiz, kanun ve yönetmeliklerdir. Bunların dışına çıkmadık ve çıkmayız. Bir milletvekilinin veya hangi mevkide olursa olsun bir kişinin kanun çerçevesinde sunduğu teklifi mümkün ise yaparız. Ama yönetmeliklere aykırı teklif, kimden gelirse gelsin kabul edemeyiz. Dünya mevkileri geçicidir. Önemli olan Allah’ın vereceği mevkidir. Yoksa Bâkî’nin Kanûnî’ye dediği gibi

“Bilirsin kim cihan mülkü Süleyman’a değil bâkî!”

Allah’a hamdolsun hayatımız boyunca mevki için el etek öpmedik, dalkavukluk etmedik, prensiplerimizi çiğnemedik. İftiharla söyleyeyim ki Diyanet İşleri Başkanlığında maddî bir menfaat için çalışmıyorum. Allah rızası için hizmet etmekteyim. Üniversite hocasıyım, maaşımı da Fakültemden alırım. Beni buradan aldıkları zaman “Aman mevkiimi kaybettim, aç kalırım!” endişesinde değilim. Yaptığımız işlerin hesabını hem Allah, hem de millet huzurunda vermeğe hazırız. Şimdiye kadar yaptığımız işleri, dinimizin bir gereği olarak yaptık. Ne şu veya bu partinin adamları sevinsin diye, ne de şu veya bu mevki sahibinin gözüne girelim diye değil, yüce İslâm dinine daha iyi hizmet vermek amacıyla yaptık, ne yaptıksa.

Dini siyasete âlet edecek kadar küçük karakterde değiliz. Bizim siyasetimiz, dinimizin kendisidir. Bizce din, maddî çıkarların veya mevkilerin vasıtası değil, bizzat temel GAYEdir. Siyasetle hiç ilgimiz yoktur. Hiçbir mevkide gözümüz olmamıştır. İnsanın asıl değeri, malından veya mevkiinden gelmez, olgun ruhundan, temiz ahlâkından gelir. Ziya Paşa’nın dediği gibi:

“Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma,

Zer-dûz palan vursan eşşek yîne eşşektir.”

(Kötü kökenli, karakteri bozuk insana, hiç üniforma yükseklik kazandırır mı?

Eşeğe altından yapılmış palan vursan yine eşektir.)

Şimdi bulunduğumuz mevkie el etek öperek gelmedik. Bu, Allah’ın bir takdiri idi, çağrıldık, din-i mübîn-i İslâm’a hizmet maksadıyla geldik. “Git” dedikleri zaman memnuniyetle gideriz.

Diyanet İşleri Teşkilâtına çok iyi hizmetler verdiğimizi söyleyemem. Ama gecemi gündüzüme katarak, bütün ilmî çalışmalarımı da bir kenara bırakarak bu Teşkilâtı biraz daha ileriye götürmek, bu mânevî mevkie saygınlık kazandırmak için ihlâs ile gayret ettik. Küçük de olsa bazı iyi işler yaptığımıza inanıyoruz. Hakkımızda bazı küçük hesapların peşinde olanlar tarafından çeşitli dedikodular yapılmış olabilir. Ama bizi yakından tanıyanlar, her yaptığımızın, Allah huzurunda hesabını vereceğimizin bilinci içinde yapıldığını bilirler.

Dini siyasete âlet eden biz değiliz. Ama dini siyasete âlet eden çok örgütlerin var olduğunu biliyoruz. Dini siyasete âlet edenler: Din adına halktan demet demet para toplayanlar, kendi yolunda olmayan bütün Müslümanların kâfir olduğunu, yalnız kendi mürşitlerinin yoluna gidenlerin cennete gireceğini söyleyip cenneti parselleyenlerdir.

Dini siyasete âlet edenler, memleketimizin büyük bir döviz darboğazı içinde bulunduğu şu sıralarda (36 yıl önceki durum kastediliyor), yurt dışındaki işçilerimizin Türk Bankalarına döviz yatırmalarını önlemek için: “Avrupa bankalarından alacağınız faiz helâldir, Türk Bankalarından alacağınız faiz haramdır” diyerek Türk işçisinin alınterinin Avrupa Bankalarına akmasına sebebo­lanlardır.

Dini siyasete âlet edenler, Türkiye’nin Dâr-ı Harb (savaşılan küfür ülkesi) olduğunu söylemek suretiyle halkı devlete karşı kışkırtan ve halkın dinî duygularını sömürerek “Kurs ve Okul Talebelerine Yardım” adı altında, hangi gayeye hizmet ettiği gayet iyi bilinen örgüt için para toplayanlardır.

Dini siyasete âlet edenler, Diyanet Teşkilâtının, A’dan Z’ye, her devirde Başkanından müezzinine kadar hep kâfir olduğunu söyleyip yayanlar, halkın bu dinî otoriteye karşı güvenini sarsmaya çalışanlar, Müslüman’ı Müslüman’ın arkasında namaz kılmayacak derecede birbirine düşman edip camileri dahi ayıracak derecede bölücülük yapanlardır.

Dini siyasete âlet edenler, üstatlarının resmini ceplerinde taşıyıp avladıkları kimseleri ona rabıta ettiren ve üstatlarının doğrudan doğruya Allah’tan feyz alıp kâinâta dağıttığını telkin ederek Yüce İslâm’ın Tevhîd inancını bozanlar ve dini Teşkîlatı sırf cahil bir zümrenin eline geçirebilmek için temiz, dürüst ilim ve din adamlarına attıkları iftiraları “Harb hiledir” demek suretiyle meşru gösterip, zümrelerinin çıkar çabalarını Cihâd-ı Mukaddes ilân edenlerdir.

(devamı yarın..)