MÜT’A NİKÂHI

Sayın Hocam.....;

Öncelikle Yüce Allah'ın selamı üzerinize olsun.

Belki Siz'de okumuşsunuzdur. Perşembe günü iki gazetede okudum. "Vahhabi imamdan şok fetva" başlığı altında: "Suudi Arabistan'da tartışmalı açıklamalarıyla tanınan Kral Fahd Deniz Akademisi Camii imamı Şeyh Muhammed El Ârifî, bu kez Suriyeli kadınlara fetvası ile gündeme geldi. Esad güçlerine karşı savaşan Suriyeli muhaliflerin iki yıldır kadınlarla ilişkiye giremediğini iddia eden Şeyh El Arifi, Suriyeli kadınlara -mücahitlerle bir geceliğine de olsa 'muta nikâhı' kıymalarını- tavsiye etti. Muta nikâhı kıyacak Suriyeli kadınlar için birtakım şartlar da öne sürdü. Buna göre gelinlerin yaşı 14'ten küçük olmamalı ve mümkünse gelinler dul veya boşanmış kadınlardan seçilmeli." demiş. Haber aynen böyle.

Birkaç yıl önceki bir cevabınızdan hatırlıyorum (inşaallah yanlış değildir). Siz, muta nikâhına sıcak bakmıyordunuz. Şimdi haber üzerine muta nikâhı hakkında kapsamlı bir bilgi verirseniz bizleri bu konuda da aydınlatmış olacaksınız. Selam ve saygılarımla...

Cevap: İmamın fetvası, bazı İslâm ulemasının görüşüne ve Hz. Peygamber'in zaman zaman uygulamalarına uygundur. Bu konuda ayrıntı bilgi istiyorsanız, "Yüce Kur'ân'ın Çağdaş Tefsiri" adlı eserimde müt’a konusu ayrıntı ile açıklanmıştır. Özeti şudur:

Müt'a nikâhı:

"Kadınlardan yararlanmanıza karşılık ücretlerini, onların bir hakkı olarak verin. Hak kesildikten sonra birbirinizle karşılıklı anlaşarak kesilen miktarı azaltıp çoğaltmanızda üzerinize bir günah yoktur. Şüphesiz Allah, her yaptığınızı bilen, her şeyi yerli yerince yapandır." (Nisa: 24)

Nisâ 24. âyetin bu bölümünde geçen istimtâ' (yararlanma) karşılığında kadına verilecek ücretin, nikâh karşılığı verilen mehr mi, yoksa kadından belli bir süre yararlanma (müt‘a denilen geçici evlenme) karşılığı verilecek ücret mi olduğu üzerinde görüş ayrılığı vardır.

Ehl-i sünnet müctehid ve müfessirlerinin bir kısmına göre buradaki ücret, nikâhta kadınlara verilmesi gereken mehrdir. Mehr, nikâh ile kadından yararlanmanın karşılığıdır. Bunun belli bir miktarı vardır. Fakat kadınla erkek, aralarında anlaşarak, âyette ücret olarak anılan mehri diledikleri biçimde ayarlayabilir, azaltıp çoğaltabilirler. İstimtâ‘ ise nikâhtan ve mehri ödedikten sonra erkeklere helâl olan birleşmeden kinâyedir.

Bazı bilginlere göre de – ki özellikle şî‘a âlimleri bu görüştedirler– bu cümle, müt‘a nikâhına delâlet etmektedir. Müt‘a nikâhı, bir erkeğin, belli bir süre için bir kadınla evlenmesidir. Süre bitince nikâh bozulur. Kadın, erkek aralarında anlaşırlarsa yeni bir ücretle süreyi uzatabilirler. İslâmdan önce Araplar arasında bu tip evlenmeler vardı. Bu âyet, bu tür evlenmelere cevaz vermiştir. Ehl-i Sünnet âlimlerine göre de İslâmda da daha önce bu tür evlenmeye cevaz verildiği, sonra zaruret ortadan kalkınca Allah Elçisi’nin, bunu yasakladığı görüşündedirler.

Âyetteki bu cümlenin, müt‘a nikâhını kastettiği hakkında bazı sahâbîlere, özellikle Abdullah ibn Abbâs'a, İbn Mes‘ûd'a ve Übeyy ibn Ka‘b'a dayanan rivayetler vardır. Nisa Suresi, 24. Âyetteki Bu üç sahâbînin ve Sa‘îd ibn Cübeyr gibi bazı tâbi‘îlerin, âyeti "İlâ ecelin musemmâ:Belli bir süreye kadar" ilâvesiyle: "Onlardan belli bir süreye kadar yararlanmanıza karşılık onlara, hakları olan ücretlerini veriniz" şeklinde okudukları rivayet edilir. Mücâhid’e göre bu âyet, müt‘a nikâhı hakkında inmiştir.

"Ücretlerini veriniz" cümlesindeki ücretle, nikâhın bir gereği olan mehir kastedilmiş olabileceği gibi, geçici olarak yararlanmanın yani müt'a nikâhının gereği olan ücret de kastedilmiş olabilir. Ancak Kur'ân-ı Kerîm'de nikâhtan söz eden âyetlerde ücret kelimesi mehr anlamında kullanılmaktadır. Burada da bu anlamda olması daha kuvvetlidir. Fakat müt'ayı kabul edenler bu âyetteki ücreti müt'a ücreti olarak tefsir ederler.

Hz. Peygamber’in, müt’ayı (geçici evlenmeyi) özellikle erkeklerin, savaş gibi uzun süre eşlerinden ayrı kaldıkları zorunlu hallerde serbest bıraktığı, fakat Mekke’nin fethini müteakip yasakladığı hakkında hadisler bulunduğu gibi bu nikâhı, Hz. Peygamber’in değil, Hz. Ömer’in yasakladığı hakkında da rivayetler vardır.

Müt'a nikâhı hakkındaki hadîsler:

Hadîs mecmualarında müt'a nikâhının önce mübah olup sonra neshedildiğine dair hadîsler çoktur. Önce bu nikâhın mübah olduğuna dair hadîsleri görelim:

1) Ashabdan Abdullah şöyle diyor: "Biz Allah'ın Resulü (s.a.v.) ile birlikte savaşa giderdik. Yanımızda karılarımız yoktu. 'Burulmayalım mı?' dedik. Önce bizi bundan men etti. Sonra bir elbise karşılığında belli bir süre için kadın nikâh etmemize müsaade buyurdu. (Bu sözü anlatan) Abdullah, daha sonra: "Ey inananlar, Allah'ın size helâl kıldığı güzel ve temiz şeyleri haram etmeyin, sınırı aşmayın. Çünkü Allah, sınırı aşanları sevmez.” (Mâide: 87) âyetini okudu.'' (Tefsîru Mucâhid, s. 152: Kurtubî, el-Câmi’: 5/130) Müslim'in, Nikâh kitâbının üçüncü bâbındaki hadîs de aynı anlamdadır. Ancak orada: "Biz Resulullah ile birlikte savaşırdık" cümlesi yoktur. Bunun yerine: "Biz gençtik..." kaydı vardır.

2) Câbir ibn Abdullah ve Seleme ibn el-Ekva' şöyle diyorlar: "Bizler orduda idik. Resulûllah (s.a.v.)in çağırıcısı şöyle bağırdı: Allah'ın Resulü (s.a.v.) kadınlarla müt'a yapmanıza izin verdi. Müt'a yapınız."( Müslim, Nikâh: bab: 3, hadis: 18) Müslim'de bu anlamda bir hadîs daha var.

3) Atâ şöyle diyor: "(Ashabdan) Câbir ibn Abdullah, umre için (Mekke'ye) gelmişti. Evine (ziyarete) geldik. Orada bulunanlar kendisine birçok şey sordular. Sonra müt'adan söz ettiler. Câbir: 'Evet biz, Allah'ın Resulü (s.a.v.)in, Ebubekir ve Ömer'in devrinde müt'a yaptık, dedi."( Buhârî, Nikâh: Nikâhu'l-mut’a; Müslim, Nikâh: b. 3, h. 13) Müslim'in, Nikâhu'l-müt'a bâbındaki 15’nci hadîste de Câbir şöyle diyor: "Biz Allah'ın Resulü (s.a.v.)in ve Ebubekir'in devrinde bir avuç hurma ve un vererek birkaç gün müt'a yapardık. Nihayet Ömer, 'Amr ibn Hureys hakkında müt'ayı yasakladı."

5) Seleme İbnu'l-Ekva', Allah'ın Resulü (s.a.v.)in şöyle buyurduğunu anlatıyor: "Hangi erkek ve kadın, aralarında anlaşırlarsa üç gece beraber kalırlar. Bundan sonra süreyi artırmak isterlerse artırırlar, ayrılmak isterlerse ayrılırlar.” Seleme İbnu'l-Ekva', bu hadîsi anlattıktan sonra şöyle devam ediyor: "Artık bilmiyorum bu, yalnız bizim için özel bir izin mi idi, yoksa bütün insanlara verilen bir ruhsat mı idi?" (İbn Mâce, Nikâh: Nikâhu'l-muharrem)

Müt'anın, önceleri mübah iken sonra menedildiğini bildiren hadîsler de vardır:

Bu konudaki hadîsler de genellikle Sebre el-Cuhenî tarafından rivayet edilmiştir. Mekke'nin fethinde Allah'ın Resulü (s.a.v.) ile beraber bulunan Sebre şöyle diyor: "Orada onbeş gün kaldık. Resulullah (s.a.v.), kadınlarla müt'a yapmamıza izin verdi. Ben, yakınlarımdan biri ile (başka rivayetlere göre amcam oğlu ile) birlikte çıktık. Ben ondan (gençtim), güzeldim. O biraz çirkindi. İkimizin de birer hırkası vardı. Ama benim hırkam eski, amcam oğlununki taptaze idi. Mekke'nin aşağısına, ya da yukarısına vardığımızda servi gibi bir kadına rastladık.

— Birimizin seninle müt'a yapmasına ne dersin? dedik.

— Bana ne vereceksiniz? dedi.

"Hırkalarımızı serdik. Kadın iki erkeğe de bakmaya başladı. Arkadaşım, kadının göz ucuyla beni süzdüğünü görünce:

— Onun hırkası eski, benimki taze, dedi. Kadın iki üç kere:

"Bunun hırkası fena değil, dedi. Ben o kadınla müt'a yaptım. Allah'ın Resulü (s.a.v.) müt'ayı haram kılıncaya dek ondan ayrılmadım." (Müslim, Nikâh: bab: 3, hadis: 19-20; Dârimî, Nikâh: 16)

Müslim'in aynı babının 19’ncu hadîsinde ve Nesâ'î'nin hadîsinde bu kadının yanında üç gün kaldığını söyleyen Sebre, İbn Mâce'nin hadîsinde yalnız bir gece kaldığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: "Onunla evlendim, o gece yanında kaldım. Ertesi sabah Resulullah (s.a.v.)in yanına geldim. Kendileri Rükn ile Bâb (HaceriEsved ile Kâ'be kapısı arasında) durmuş şöyle diyordu: Ey insanlar, ben size müt'a için izin vermiştim. İyi biliniz ki Allah onu, kıyamet gününe kadar haram kıldı. Kimin yanında böyle bir kadın varsa onu serbest bıraksın. Onlara verdiklerinizden hiçbir şeyi geri almayınız!" (İbn Mâce, Nikâh: 44)

Buhârî'deki rivayette müt'anın, Hayber günü yasaklandığı, (Buhârî, Nikâh, Nikâhu'l-muharrem) Müslim'deki rivayette Mekke'nin Fethinde nehyedildiği; Müslim'in başka bir rivayetinde Huneyn savaşının bir kolu olan Evtâs Savaşında yasaklandığı (Müslim, Nikâh, bâb: 3, hadis: 18); İbn Mâce ve Ebû Dâvûd Sünenlerindeki hadîste ise Vedâ' Haccında yasaklandığı (İbn Mâce, Nikâh: 44; Ebû Dâvûd, Nikâhu’l-mut’a) bildirilmektedir.

Müt'anın, Resulullah ve Ebubekir devrinde, Hz. Ömer devrinin de bir kısmında mübah olup uygulandığını bildiren hadîsler yanında; Hayber Savaşında, yahut Mekke'nin Fethinde veya Evtâs'ta, ya da Vedâ haccında yasaklandığını söyleyen rivayetler de vardır. Bu rivayetler çelişik olduğu için muhaddisler bunları bağdaştırmak üzere müt'anın birkaç kez yasaklanıp serbest bırakıldığını söylemişlerdir. İmam Nevevî'ye göre müt'a hakkındaki yasaklama ve serbest bırakma iki defa olmuştur: "Hayber'den önce helâldi, Hayber'de haram kılındı. Mekke'nin Fethinde mübah kılındı. Evtâs da Mekke'nin Fethini müteâkip olmuştur. Bundan üç gün sonra da ebediyyen haram kılınmıştır." (Müslim: 2/1022, dipnot: 1)

Bu rivayetler gösteriyor ki Hz. Peygamber (s.a.v.) şartlar gerektirdiği zaman müt'aya müsaade etmiş, ama normal şartlarda onu kesin yasaklamasa da pek hoş görmemiştir. Ancak Hz. Ömer (r.a.) devrinde toplum büyüyüp zenginleşince artık müt'a, çeşitli kimseler tarafından hiç gerek yokken istismar edilmeğe başlanmış ve toplumda birçok sorun ortaya çıkarmaya başladığı için Hz. Ömer ve onu destekleyen sahâbilerin ictihadiyle yasaklanmıştır. Çünkü Hz. Ömer, İslâmın ruhunu biliyordu. Zorlayıcı gerekler yokken bunun uygulanması, toplumun bozulmasına yol açabilirdi. Bundan dolayı yasaklanmasını, İslâmın ruhuna daha uygun bulmuştur.

Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi müt'anın haram olmadığına dair rivayetler daha çok Câbir ile özellikle Abdullah ibn Abbas'a ve Sahabeden bir grupa dayanır. (İbn Kesîr, Tefsîr: 1/474)

Ancak İbn Abbâs’ın, müt'ayı, zorunlu hallerde mübah gördüğü hakkındaki rivayet, akla daha uygun gelmektedir. Zaten Peygamberimiz de zorunlu hallerde buna izin vermişti. Buhârî'nin kaydettiği rivayete göre Abdullah ibn Abbâs, müt'a nikâhından sonra bir kişiye, müt'a yapması için izin vermiş, hizmetçisi ona: "bu, şiddetli hallerde ve kadınların az olduğu durumlardadır (değil mi?)" deyince İbn Abbâs: "Evet" cevabını vermiştir. (Buhârî, Nikâh, Nikâhu'l-muharrem)

Müt'a nikâhının durumunu soran Ammâr ibn Yâsir'e İbn Abbâs'ın "O sadece müt'adır (bir yararlanmadır) ne zinâdır, ne nikâhtır, ne talâktır, ne de tevârüstür" dediği rivayet edilir.

Müt'aya müsaade edişi, halk arasında eleştiriye uğrayınca İbn Abbâs'ın: "Ben herhalde buna müsaade etmedim. Ancak çaresiz kalana ölü eti yemek nasıl helâl ise, zorunluluk durumunda müt'a da öyle helâldir, dedim." diye kendisini savunduğu da gelen rivayetler arasındadır.

Kanaatimize göre bu rivayetler, İbn Abbâs'ın, müt'a hakkındaki görüşünden döndüğüne dair rivayetler ortaya atılmıştır. Onun, görüşünden döndüğüne dair kesin delil yoktur. Yalnız kendisi değil, Câbir ibn Abdullah, Übeyy ibn Kâ'b, Abdullâh ibn Mes'ûd gibi bazı sahâbiler ve Mücâhid gibi bazı tâbiîler de müt'anın mübah olduğu kanaatini korumuşlar ve müt'anın, Hz. Ömer'in ictihadiyle yasaklandığını söylemişlerdir. Nitekim Hz. Ömer'in: "Allah'ın Resulü devrinde iki müt'a helâl idi. Ben bunları menediyor ve yapanları cezalandırıyorum. Bunlar nikâh müt'asiyle hac müt'asıdır." dediği rivayet edildiği gibi, müt'anın, Hayber'de haram kılındığı meâlindeki hadîsin râvîsi olan Hz. Alî'nin de: "Ömer müt'ayı menetmeseydi, şakî olandan başka hiç kimse zinâ etmezdi." dediği de rivayet edilir. (Mefâtîhu'l-ğayb: 3/287)

Bu birbiriyle çelişen rivayetlerde şüphesiz, İslamın başında ortaya çıkan hizipleşmelerin parmağı vardır. Durum ne olursa olsun, ehlisünnet bilginlerinin çoğunluğu, önceleri helâl olan müt'anın, sonra haram kılındığı görüşünde birleşirler. Dediğimiz gibi bazı sahâbiler ve tâbiîler bu görüşü kabul etmemiş, müt'anın mübah olduğunu söyleyegelmişlerdir.

"Ücretlerini veriniz" cümlesindeki ücretle, nikâhın bir gereği olan mehir kasdedilmiş olabileceği gibi, geçici olarak yararlanmanın yani müt'a nikâhının gereği olan ücret de kaydedilmiş olabilir. Ancak Kur'ânı Kerîm'de nikâhtan söz eden âyetlerde ücret kelimesi mehr anlamında kullanılmaktadır. Burada da bu anlamda olması daha kuvvetlidir. Fakat müt'ayı kabul edenler bu âyetteki ücreti müt'a ücreti olarak tefsir ederler.

Ehlisünnet bilginleri müt'ayı haram saymakla beraber müt'a yapana zinâ cezası uygulamazlar. Zira bunun gerçekten zinâ olup olmadığında onlara göre de şüphe vardır. Şüphe ise cezayı kaldırır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.): "Gücünüz yettiği kadar Müslümanlardan cezaları kaldırınız. Eğer bir Müslüman’a bir çıkar yol bulursanız onu serbest bırakınız. Çünkü imamın (devlet başkanının, yöneticinin) affetmede yanılması, ceza vermede yanılmasından daha iyidir.” buyurmuştur. (Tirmizî, Hudûd, 2; Ebû Dâvûd, Salât: 114; Hâkim ve Beyhakî de bu hadisi rivayet etmişlerdir. Fayu'l-Kadîr, 1/226-227) Bu hadîs, mümkün olduğu kadar cezadan kaçınmayı emrettiği gibi: "Şüpheler karşısında cezâları kaldırınız!" (Feydu’l-Kadîr: 1/227)meâlindeki hadîs de İslâm hukukunun temel kurallarındandır.

Müt’anın yasaklanmadığı, serbest olduğu görüşünde bulunan Şîa uleması ise birkaç delil ile görüşlerini desteklemektedirler:

Müt'ayı helâl sayan şî'a uleması, görüşlerini şöyle savunurlar:

1- "Aralarında Übeyy ibn Kâ'b, Abdullah ibn Abbas ve Abdullah ibn Mes'ûd'un bulunduğu sahâbilerden bir cemaat âyeti belli bir süreye kadar ilâvesiyle: "femâ’stemta’tum bihî minhunne ilâ ecelin musemmen feâtûhunne ucûrehunne: Onlardan belli bir süreye kadar yararlanmanıza karşılık onlara ücretlerini veriniz!” şeklinde okumuş, Habîb ibn Sâbit de, İbn Abbâs'ın kendisine verdiği Übeyy Mushafında âyetin bu ilâve ile yazılı olduğunu görmüştür. Saîd ibn Cübeyr de âyeti bu ilâve ile  okumuştur.

2- Hz. Alî'nin, "Ömer müt'ayı menetmeseydi, şakî'den başkası zina etmezdi" dediğini el-Hakem ibn Uyeyne rivayet etmiştir.

3- Câbir (r.a.), Resulullah, Ebubekir ve Ömer devrinde müt'a yaptıklarını söylemiştir.

4- Âyetteki istimtâ kelimesiyle faydalanma ve cinsel ilişki kasdedilmiş olamaz. Çünkü böyle olsa, kadından faydalanmayan kimsenin hiç mehir vermemesi gerekir. Halbuki ilişkiden önce karısını boşayan, yarı mehir vermekle yükümlüdür. Eğer buradaki istimtâ ile sürekli nikâh kasdedil­miş olsa, o zaman âyetin hükmüne göre yalnız akid yapmakla bütün mehri ödemek gerekir. Çünkü "Onlara ücretlerini veriniz" buyurulmuş­tur. Oysa daimî nikâhta yalnız akid yapmakla mehrin tamamını vermek gerekmez. İlişki şarttır. Ancak müt'a nikâhında sadece akidle ücretin tamamını vermek gerekir.

5- Ayrıca Hz. Ömer'in "Resulullah devrinde hac ve kadın müt'ası vardı. Ben bunları menediyorum ve bunları yapanı cezalandırıyorum." sözü de müt'anın, Resulullah devrinde helâl olduğunu gösterir. (Tabresî, Mecmau’l-beyân: 3/32)

6- Eğer bu âyet ile sürekli nikâh kasdedilmiş olsa, aynı surede nikâh hükmünün başka yerlerde tekrar edilmiş olması lâzım gelir. Çünkü surenin baş tarafında 3-4’ncü âyetlerle asıl nikâh izah edilmiştir. Burada aynı şeyin tekrarına lüzum yoktur. Ama bu âyeti müt'aya yorarsak o zaman âyet yeni bir hüküm getirmiş olur, tekrar olmaz.

7- Müt'a nikâhının caiz olduğunda bütün ümmet ittifak etmiştir. İhtilâf, bunun neshedilip edilmediğindedir. Eğer bu hüküm neshedilmiş ise, nesheden ya tevatüren veya âhâd yoluyla bilinir. Tevâtüren bilinmiş olsaydı Alî ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Abbâs ve İmran ibn el Husayn gibi sahabîlerin, Muhammed dininden tevâtüren sabit olmuş bir hükmü inkâr etmiş olmaları gerekirdi ve bu da onların küfrünü gerektirirdi ki bu, batıldır. Bu neshin âhâd haberiyle sabit olması da bâtıldır. Çünkü icma ile mübah olduğu sabit olan bir hükmü, ahâd haberi neshedemez. Zira icmâ kesinlik ifade eder. Halbuki âhâd haberi kesin değil, zannîdir, şüphelidir.

8) Rivayetlerin çoğunluğu, Hz. Peygamber (s.a.v.)in müt'ayı ve evcil merkep etini yemeyi Hayber günü yasakladığını söylüyor. Yine rivayetlerin çoğuna göre Hz. Peygamber (s.a.v.), müt'ayı, Mekke'nin Fethinde veya Vedâ haccında serbest bırakmıştır. Mekke'nin Fethi ve Vedâ' haccı, Hayber'den çok sonra olmuştur. Demek ki müt'anın, Hayber günü neshedildiği yolundaki haberler, doğru değildir. Aksi takdirde nâsihin, mensûhtan önce vukubulması gerekir. Nesih ve helâl kılmanın, birkaç kez vukubulduğu yolundaki haberler de zayıftır. Mu'teber kişiler, böyle bir şey söylememişlerdir. Bunu söyleyenler, bu rivayetler arasındaki çelişkileri gidermeğe çalışanlardır.

Şî'a’nın kanıtları tersine Mefâtîhu’l-ğayb (Büyük Tefsir) sahibi Fahreddîn-i Râzî bazı bazı kanıtlar ileri sürmüş ise de bu kanıtlar pek doyurucu görünmemektedir.

Âyetin, nikâhın hükmünü beyan ettiğini söyleyenlere göre eğer mehir belli bir miktar takdir edilmiş ise, anlaşma ile o takdir edilenin tamamını vermek, ya da düşürmekte bir günah yoktur. Buna göre et-terâdî karşılıklı olarak mehir üzerinde anlaşmadır. Fakat âyetin müt'a hakkında olduğunu söyleyenlere göre anlamı şudur:

Müt'anın süresi dolunca artık erkeğin, kadın üzerinde bir hakkı kalmaz Eğer erkek, kadının yanında daha fazla kalmak ister de "Sen süreye birkaç gün ilâve et, ben de ücretini artırayım" derse kadın serbesttir. Dilerse bu teklifi kabul eder, dilerse reddeder. İşte "Haktan sonra karşılıklı anlaşmanızda sizin üzerinize bir günah yoktur" cümlesi bunu ifade ediyor. Yani önce kestiğiniz ücret ve süreden sonra aranızda anlaşmanızda üzerinize bir günah yoktur. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen, yerli yerince yapan, en güzel hüküm verendir.'' (Aynı eser, 290-291)