RUH EBEDÎDİR, ÖLMEZ
Cuma, 29 Mart 2013 00:00

RUH EBEDÎDİR, ÖLMEZ

Değerli Hocam, Bakara 156'in Elmalılı tefsirini okurken kafamı karıştıran bir açıklamayla karşılaştım: "...Allah'a dönüş meselesinde ruhun ebediliğinden başka bir mânâ vardır. Bunda, bir zaman olup, ruhun da faniliğe gideceğine dair bir itiraf yok değildir. Bedenimizin yok oluşundan sonra uzun zaman ruhumuzla kalabileceğimiz kabul edilmiş olmakla beraber büyük kıyamet gibi bir gün gelip, ruhlarımızın da yok olacağı "Allah'ın zatından başka her şey yok olacaktır." (Kasas, 28/88) âyeti gereğince, zatımızın yok oluşu her yönüyle gerçekleşecektir. Ancak Allah katında bilinen gerçek varlığımız hiçbir şekilde kaybolmayıp, işin aslında her türlü hükme tabi olabileceğimiz ve sonunda ebedî bir varlığa kavuşma ile Allah'ın cemalini görebileceğimiz de anlaşılıyor."

Dönüş bu şekilde anlaşıldığına göre, cehennemliklerin durumu ne olacak? Onlar da Allah'ın varlığında olmaya devam mı edecekler? Cennet ve cehennem ebedi değil mi? Ruh da mı ebedi değil? Aslında ruhun sonsuzluğu denirken Eflatun'un ideası (düşüncesi) mi kastediliyor?..

 

Cevap: Ruhlar da yaratılmıştır ama ebedîlik üzere yaratılmıştır. Ruhun öncesi vardır, sonu yoktur. Ruh şekil değiştirip olgunlaşır ama yok olmaz. Bu konuda Sokrates’in görüşlerini Gazetede 10 gün yazdım. Şimdi de Kur’ân Ansiklopedisi’nde yazdıklarımızın bir kısmını buraya aktaralım:

Rûh basit (yalın) bir cevherdir. "Ol!" emriyle yaratılmıştır. Suyun, ağacın zerrelerine geçtiği gibi bedene geçip ona hayât veren, hava gibi latîf bir varlıktır. Aynı kökten gelen rîh de yel, rüzgâr demektir. Fizik beden içinde nefes almayı sağlayan ruh olduğundan hayat soluğu anlamındaki Rûh, nefsin ana elemanıdır. Ruhun bedenle birleşip medh veya zemm (övülme, yerilme) ile nitelenmesi haline nefs denilir. Rûh bir bakımdan nefs ise de bir bakımdan değildir (Mefâtîhu'1-ğayb: 21/38; İbn Kesîr, Tefsir: 3/62)Şimdiye dek ruhun ne olduğu anlaşılmamıştır. Ancak ruhun kendisi değil, eserleri (yaptığı işler) üzerinde ciddî araştırmalar yapılmaktadır. Mutasavvıflara göre ruhlar, latîf cevherlerdir. Uyumaz, lezzet almaz, ölmezler.

Rûh da yaratılmıştır:

Bütün peygamberler, ruhların yaratılmış olduğunu söylemişlerdir. İbn Kayyim el-Cevziyye'ye göre insan ruhlarının yaratılmış olduğu hususunda Müslümanlar arasında oybirliği vardır. Yüce Allah, her şeyin yaratıcısıdır. İlk mutasavvıflar, ruhun yaratıldığı hususunda oybirliği içinde idiler. Fakat sonradan ruhun öncesizliğini iddia edenler olmuştur. Vahdet-i Vücutçu görüş, ruhu ikiye ayırmıştır: Allah'ın ruhu, Âdem'in ruhu. Allah'ın ruhu kadîmdir. Fakat bu ruh, Allah'tan Âdem'e üflenince yaratılmış olur. Bu görüşe göre ruh aslında Allah'ındır, O'ndan taşarak Âdem'e geçmiştir. Bu feyiz (taşma) dolayısıyla Âdem'in ruhu yaratılmış ise de aslı itibariyle ruh yaratılmış değil­dir (Abdu'l-Kerîm Cîlî, el-İnsanu'1-Kâmil: 2/13-14)

Ruhun yaratılmış olduğu, ilk büyük mutasavvıfların görüşü ise de ruhun bedenle beraber öldüğü öyle değildir. Ruhun ölmesi, dinî verilere ve modern ilme aykırı düşmektedir. Ruhun ölmediği ilmen de ispat edilmektedir. Hz. Peygamber'in: "Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizî, Kıyamet: 21) hadîsi de ruhun ölmediğini gösterir. İnsan, kabrinde böyle bir cennet veya cehennem hayatı yaşayacağına göre herhalde bedeniyle yaşamayacaktır. Beden ölmüştür, hattâ dağılmış, aslı olan toprağa dönüşmüştür. Kıyamete kadar lâyık olduğu hayatı yaşayacak olan ruhtur.

O halde ruhun ezelî olduğu kabul edilemeyeceği gibi bedenle beraber öleceği görüşü de kabul edilemez. Vâkı'a Sûresi'nin 83-95'nci âyetlerinden, ölen kişinin canının Allah'a gideceği, iyi ruhun cennete, kötü ruhun, ce­henneme gireceği anlaşılmaktadır. En doğrusu Vâsıtî'nin dediği gibi ruh, Allah'ın latîf bir yaratığıdır. Bedenden sonra yaşar, kıyamette cesetlere girerek haşrolunur.

Ehl-i sünnet âlimlerine göre melekler, cinler ve insan ruhları yaratıl­mıştır. Yalnız Allah ezelî ve şekilden münezzehtir. Melekler ve cinler gerçi ruhturlar ama cisimlenmiş ruhturlar. Allah, kâinatın ruhudur, hayatın kaynağı, özü, şekilsiz ruhtur. Her şeye şekil verir, şekle girer, görünür ama zâtı şekilden yücedir, uzaktır. Şekli O yaratır. Melekler ve diğer yaratıklar o küllî (bütünsel) ruhun şekle girmesiyle var olur. Demek ki biçimsel ruhların hepsi yaratılmıştır. Latîf cisimler olan melekler yaratılmış olduğuna göre bütün şekle girmiş ruhlar, bu arada insan ruhları da yaratılmıştır.

Yüce Allah, madde âlemini yarattığı zaman ilk hücreye can vermiştir. O canın şekli, içinde bulunduğu tek hücrenin şeklidir. O rûh, hücrelerin içinde şekilden şekle girip gelişe gelişe bitkiden, maddî varlıkların doruğundaki insana kadar gelmiştir. Her varlıkta görünen odur. Ruhun şekil alması, yaratılmasıdır.

Çeşitli canlılar âleminde görünen rûh, madde içinde tohum halinde maddenin her zerresinde vardır. Canlılar dünyasının temelini oluşturan spermler ve yumurtacıklar canlıdır. Mikroplarda da can vardır. Canlılar âleminin en küçük hücreleri de rûh taşır. Esasen ruhun olmadığı bir varlık da yoktur. Ancak bazı yaratıklarda rûh, bizim anladığımız mânâda can verecek (devinim sağlayacak) oranda değildir. Fakat inorganik maddelerde de hareket vardır. Onların da atomları hareket halindedir. Hareketi yaratan ruhtur.

Rûh, madde içinde çeşitli varlıklarda şekillenerek gelişe gelişe olgun­laşır, yükselir. Madde içindeki en yüksek olgunluğunu insan mertebesinde bulur. Herhangi bir hayvan mertebesinde bedene girmiş rûh, artık bir süre sonra bedene ihtiyacı kalmadığı için bedenden ayrılır. Rûh tekâmülünü insanlık mertebesinde bulduğu için, insan bedeninden ayrıldıktan sonra şeklini korur, geriye dönüp bir hayvan bedenine girmez. Çünkü bu, evrime aykırı olur. Ancak onun ma'nevî olgunlaşması sürebilir. Belki de insan ruhu olgunlaşa olgunlaşa meleklik düzeyine çıkar. Orasını Allah bilir. Ancak bedenden ayrılmış ruhun Allah'a götürülmesinden bu mânâ se­zilmektedir.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş