REENKARNASYON HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜMÜZ (11)
Perşembe, 28 Mart 2013 00:00

REENKARNASYON HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜMÜZ (11)

(...dünden devam)

Ölüm her şeyin sonu olsaydı o zaman günahkârlar için Allah’ın bir nimeti olurdu. Çünkü böylece onlar sadece bedenlerini değil, ruhlarıyla beraber yaptıkları kötülükleri de tamamen mutlu biçimde bırakmış olurlardı. Fakat ruhun ölümsüzlüğü açıkça ortaya çıktığına göre ruh için en yüksek erdemi ve bilgeliği elde etmek dışında bir özgürlük veya kurtuluş yoktur. Çünkü ruhun öteki dünyaya olan yolculuğu sırasında yanında götürebileceği tek şey eğitim ve terbiyedir (hadise göre güzel amel(eylem)dir). Bunlar, oraya giden yolculuğunda ruhun karşılaşabileceği en büyük yarardır.” (s. 174-176)

Dediklerine göre her insan ölümden sonraki hayatında ona tahsis edilen melek tarafından, ölülerin bir araya toplandığı bir yere götürülür (İslâm’da mahşer yerine). Orada mahkemesi görüldükten sonra onları bu dünyadan öteki dünyaya sevk etmek için belirlenmiş rehberi izleyerek öteki dünyaya geçerler. Orada hak ettiklerini aldıktan ve paylarına düşen süre kadar kaldıktan sonra, yani pek çok asır geçtikten sonra başka bir rehber onları tekrar geri getirir. Ancak bu yol öyle dümdüz bir yol değildir. Bu yolda birçok yol ayrımları ve dönemeçler vardır.

Bilge ve salih ruh (iyi insan), kendisi için atanmış rehberini izler ve çevresini bilir, fakat bedensel arzuları peşinde koşan ruh, birçok mücadele ve ıstıraptan sonra, kendisine tahsis edilmiş olan melek tarafından zorla ve şiddet kullanılarak bu dünyadan götürülür

“Görseydin o inkâr edenleri: Melekler, onların canlarını alırken yüzlerine ve kıçlarına vuruyorlar: ‘Haydi, yangın azabını tadın!’ (diyorlardı).” (Enfal: 50)

Bütün ruhların toplandığı yere (mahşere) ulaştığı zaman eğer ruh arı, saf değilse kötü işler yapmış; iğrenç cinayetler ve benzeri suçları işlemişse herkes o ruhtan kaçar ve ona sırtını çevirir; kimse onunla arkadaş olmaz. Yapayalnız ortalıkta dolaşıp durur. Orada kalması gereken zamanı doldurduktan sonra, kendisine uygun ikametgâh alanına götürülür. Hayatını tanrı yolunda geçiren her saf ve doğru ruhun kendine uygun bir evi vardır. (174-178)

Her ölünün meleği, kendisini yüce mahkemeye götürür. İyi veya kötü herkes bu Mahkemeye gelir. Mahkemenin hükmüne teslim olur. Ne iyi ne de kötü olanlar (yani A’raf halkı) Akhreon nehrine giderler, orada bulacakları teknelere binerler. Bu tekneler onları taşıyıp göle götürür. O gölde ikamet ederler.

Ancak işledikleri büyük suçlar yüzünden ıslah edilemez olanlar, kutsal şeylere karşı saygısızlık edenler, çirkin cinayetler işlemiş olanlar kendilerine uygun sonuç olan ve bir daha çıkamayacakları Tartarus’a (yani cehenneme) atılırlar. (s. 183)

İşledikleri suçlar büyük olmakla beraber yine de ıslah edilebilir olanlar –meselâ kızgınlık anında ana babasına şiddet uygulayıp sonra pişman olanlar, yahut hafifletici nedenlerle cinayet işlemiş olanlar Tartarus’a (Cehenneme) atılırlar; bir yıl acı çektikten sonra dalgalar sadece katilleri Kokytos’a, ana-babaya karşı suç işleyenleri de Pyriphlegeton yoluyla ileri doğru sürükleyip Akhrosiyan gölüne götürürler. Burada öldürdükleri veya kötülük yapmış oldukları insanlara seslenip çağırırlar; onlardan kendilerini bağışlamalarını, onlara acımalarını ve göle gelmelerine izin vermelerini isteyerek yalvarırlar. Eğer gölde bulunan, kötülük yapmış oldukları kimseleri ikna edebilirlerse ileri geçerler ve sıkıntılarından kurtulurlar. Fakat eğer ikna edemezlerse tekrar Tartarus’a (Cehenneme) götürülürler ve yine nehirlere aktarılırlar ve kötülük yapmış oldukları kişilerden bağışlama kazanıncaya kadar bu işlem sürer. Çünkü hakimler tarafından onlara öngörülen ceza budur. (s.183)

Hayatlarını dindarlıkla ve iyilik yaparak geçirmiş olanlar ise bu dünya hapishanesinden kurtulurlar ve yukarıda anlatılan saf ve temiz evlerine giderler ve gerçek dünyada ikamet ederler.

Bunlar içinde kendilerini felsefeyle arındırmış olanlar, bedensiz olarak hep beraber, tarifi mümkün olmayan ve anlatmaya zamanımızın yetmeyeceği güzellikteki büyük köşklerde yaşarlar.

[Kur’ân da günahlardan korunmuş olan ruhların, cennet saraylarına gideceklerini vurgular: İşte onlar, sabretmelerine karşılık saray­larda ödüllendirilecekler ve orada bir sağlık dileği ve selâm ile karşılanacaklardır. Orada ebedî kalacaklardır. Ne güzel ka­rargâh ve ne güzel ma­kamdır orası!" (Furkan: 75-76), “İnanıp iyi işler yapanları, cennette, altlarından ırmaklar akan yüksek odalara yerleştiririz. Orada ebedî kalırlar. Çalışanların ücreti ne güzeldir!” (Ankebut: 58)

“Rablerinden korkanlar için üstüste yapılmış odalar var (Kâfirlerin her yandan kendilerini saran, üst üste binmiş ateşten gölgeleri yerine, mü’minlerin üst üste binmiş odaları var.). Odaların altından da ırmaklar akmaktadır. Bu, Allâh'ın va'didir. Allâh va'dinden caymaz.” (Zümer: 20) S.A.]

Bir kimse yaşam boyunca bedenin arzu ve isteklerinden kendisine yabancı olan, iyiliğine değil kötülüğüne sebebolacak isteklerden uzaklaşmış olarak bilginin verdiği hazları tercih ettiyse ve ruhuna yabancı olmayıp uygun, yararlı olan süslerle meselâ ölçülülük, adalet, cesaret, asillik ve hakikat ile süslediyse o kimse ruhu hakkında müsterih olsun. Çünkü o artık öteki dünyaya yolculuğuna hazırdır. Ben zaten gidiyorum. Kaderin sesi beni çağırıyor. Az sonra zehri içmem gerekiyor, sanırım yıkanma işini bundan önce yapmam daha iyidir, böylece kadınları, öldükten sonra benim cesedimi yıkama zahmetinden kurtarmış olurum. (s. 184)

Eflatun, Sokrates’in Savunması, Şule Yayınları, Eylül 2007  

 

*****

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş