REENKARNASYON HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜMÜZ (3)
Çarşamba, 20 Mart 2013 00:00

REENKARNASYON HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜMÜZ (3)

(...dünden devam)

Bu izahımız, hadîste rûh üfleme ile kastın, bilinç üflenmesi varsayımına göre doğrudur. Ama hadîste böyle mecâzî bir anlam değil de hakîkî olarak ruhun üflendiği anlatılıyorsa, o zaman sorunu başka türlü açıklamak gerekir:

Âlem-i Ervâh (Ruhlar Âlemi):

“Rabbin, Âdem oğullarından, onların bel­lerinden zürriyet­lerini almış ve: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ diye onları kendi­lerine şâhid tutmuştu. ‘Evet, (buna) şâhidiz!’ dedi­ler…” (A’raf: 172)

A’râf Suresinin 172. Âyetinde müfessirler, âyetin ruhu ile hiç ilgisi olmayan açıklamalar yapmışlardır: Bir kısmına göre bu âyet, dünyaya gelmeden önce insanların, ruhlar âleminde Allah'ın, kendilerinin Rabbi olduğuna şâhidlik ettiklerini bildirmektedir. İşte bu tefsîrden Elest Bezmi” veya “Elestu birab­bikum” denen bir terim doğmuştur. Buna göre Allah, bedenlerden önce ruhları yaratmıştır. Ruhlar, bu bedenlere girmeden kendilerine özgü bir âlemde bulunmaktadır. İşte bu âlemde iken Allah onlara: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demiş. Onlar da: "Evet, sen bizim Rabbimizsin." diye cevap vermişler. Âyet, ruhlar âlemindeki bu tanıklık durumunu hikâye etmektedir.

Gerçekte âyette ruhlar âlemine işaret yoktur. Biraz önce belirttiğimiz gibi Kur’ân-ı Kerîm'de insanın ruhunun, bedeninden önce yaratılmış olduğuna dair bir ifade de yoktur. Tersine Kur’ân'ın ifadesinden, insanın rûh ve bedeninin birlikte yaratıldığı anlaşılmaktadır. Ancak bedenden sonra ruhun yaşadığı ve tekrar bedenlendirileceği (ba‘sedileceği) hususu, Kur’ân'ın birçok âyetinde vurgulanır. Kur’ân'ın ba‘s (yeniden bedenlendirme) ifadesinden ilk anda anlaşılan mânâ, âhirette insanın diriltilmesidir. Fakat yine bazı âyetlerden bu ba‘sin, bedeninden ayrılmış olan ruhun, yeni beden içinde dünyaya getirileceği mânâsı da anlaşılabilir. Eğer o âyetlerdeki kasıt bu ise, o zaman müfessirlerin ruhlar âlemi açıklamaları uygun olabilir. Ancak ruhlar âlemi, bedenden ayrılan canların oluşturduğu berzah âlemidir.

Âyette şu bedenler hiç yaratılmadan önce ruhlar âleminin bulunduğunu ve Allah'ın, oradaki insan ruhlarına, kendisinin, onların rabbi olduğuna dâir tanıklık ettirdiğini belirten en ufak bir işaret yoktur. Âyet, insan nesillerinin, atalarının bellerinden alındığını; daha tohum halinde iken içine Allah'ı tanıma duygusu verilen insanın, yaratılışından gelen bu duygu ve sezgi ile Allah'ın varlığını ve birliğini kabul ve itirâf ettiğini anlatmaktadır. Her insanda Allah inancı vardır. Bu inanç, sonradan kazanılmış değil, yaratılışından kaynaklanan bir duygudur. "Her çocuk İslâm (yani Allah'ı tanıma ve O'na teslîm olma) doğası üzerine doğar." (Müslim, Kader: 25; İbn Hanbel, Müsned: 4/24) hadîsi de bu inancın, insanda yaratılıştan var olduğunu gösterir.

İbn Kesîr de bazı selef bilginlerine dayanarak bu tanıklığın, insanın içindeki Allah'ı tanıma sezgisi olduğunu söylüyor (Tefsîr: 2/265).

Bazı tefsîrlerde bütün Âdem oğullarının, Âdem'in belinden çıkarılıp o zerreciklere tanıklık yaptırdığına dâir rivayetler yer almıştır ki bu rivâyetler güvenilir değildir. Çünkü âyette Âdem'den değil, Âdem oğullarından söz edilmektedir. Bütün Âdem oğulları, âyetin kapsamına girer. Eğer söz konusu Âdem olsaydı, "Âdem oğullarının zürriyetlerini Âdem'in belinden aldık." denilirdi. Ayrıca âyette bel de çoğul olarak "Zuhûr: beller" şeklinde geçer. "Âdem oğullarının bellerinden" kasıt, her insanın zürriyetinin kendi belindeki menî(sperm)den alındığıdır. Her çocuk babasının belindeki menî hayvancıkla­rından yaratılır. Âyetin delâletine göre yüce Allah, her insanın içine de kendisinin varlığının ve birliğinin kanıtlarını koymuştur. İnsan, içindeki bu eğilim ile Allah'ın hârika yaratıklarını ve kudretini görüp anlamıştır. İşte onların içine koyduğu bu işhâd (gerçekleri görüp tanıma ve itirâf etme kabiliyeti) ve bu düşünce, "Evet, sen bizim Rabbimizsin!" ikrarı gibidir. İnsanlar, Allah'ın, kendilerinin Rabbi olduğu düşüncesini içlerinden geçirmek ve bunu sezmekle böyle ikrar etmiş olurlar. Bu tanıklığın sözle söylenmiş olması şart değildir. Kur’ân-ı Kerîm'de hal (durum) ikrarının da söz ikrarı gibi ifade edildiği yerler vardır.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş