SADAKA (13) PDF 
Cumartesi, 16 Ağustos 2025 00:00

SADAKA (13)

(...dünden devam)

Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakîrlere, düşkünlere, onlar üzerinde çalışan (zekât toplayan) memurlara, kalbleri (İslâm’a) ısındırılacak olanlara, kölelik altında bulunanlara, borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya mahsustur (toplanan zekât, ancak bu sayılan yerlere verilir). Allah bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. (Tevbe: 113/60)

113/60. âyette “sadakalar” sözüyle zekâtın kasdedildiği, âyetin sonundaki “Allah’tan bir farz olarak “ cümlesinden de anlaşılmaktadır. Zekât, tâ Mekke döneminde farz kılınmış idi. Mekke’de inen Zâriyât ve Meâric Sûrelerindeki: “Onların mallarında dilencinin ve yoksulun hakkı vardır”[1], “Onların mallarında dilencinin ve yoksulun belli bir payı vardır.”[2] âyetler, Mekke döneminde zekâtın, belli bir hak olarak müslümanlara farz kılındığını gösterir. Tevbe Sûresi’nin 60. âyetinde açıklanan, zekâtın farz kılındığı değil, kimlere verileceğidir. Yoksa zekât, zaten daha önce farz kılınmış idi.

Bu âyette sadakaların, fakirlere, miskînlere, sadaka (zekât) toplamakla görevli me’murlara, kalbleri İslâm’a ısındırılanlara, kölelikten kurtulmak isteyenlere, borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya verileceği belirtilmektedir.

Âyette Peygamber’in kendisi zikredilmemiştir. Malın kiri kabul edilen zekât ve sadaka, Hz. Peygamber’in kendisine ve âilesine helâl değildir. Çünkü Peygamber (s.a.v.): “Sadaka, insanların kirlerindendir”[3] buyurmuştur. Muhammed evlâdına ve âilesine zekâtın helâl olmadığı hakkında çeşitli rivâyetler mevcuttur[4].

Zekât ve sadaka, âyette sayılan zümrelerin hepsine mi dağıtılacaktır, yoksa bunlardan yalnız birine verilmesi yeterli midir? konusunda görüş ayrılığı vardır. İmâm-ı Şâfi‘î ve bir topluluğa göre zekâtın, bunların hepsine bölüştürülmesi gerekir. İmâm-ı Mâlik ve bir cemâate göre de hepsine dağıtmak şart değildir. Bunlardan herhangi birine vermek yeterlidir. Tabii İmam Şâfi‘î’nin görüşünü uygulamak güçtür; Mâlik’in görüşü daha uygundur.

Fukarâ, fakîr’in, mesâkîn de miskîn’in çoğuludur. Fakîr: dilenmekten utanan yoksul, miskîn ise dilenen yoksuldur. Taberî’ye göre fukarâ, en muhtaç kimseler olduğu için mesâkînden önce anılmıştır. Ebû Hanîfe’ye göre de miskîn, fakîrden daha muhtaç olan yoksuldur. Bazılarına göre de fakîr ile miskîn arasında fark yoktur. İkisi de aynı anlamı veren kelimelerdir[5].

(devamı yarın..)


[1] . Zâriyât: 67/19

[2] . Meâric: 79/24-25

[3] . Dârimî, Zekât: 16; Nesâ’î, Zekât: 94; Muvatta’, Sadaka: 13; İbn Hanbel, Müsned: 2/279

[4] . Müslim, Zekât: 161; Ebû Dâvûd, Zekât: 29; Dârimî, Salât: 214; İbn Hanbel, Müsned: 1/201

[5] . Câmi‘u’l-beyân: 10/161-162

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş