HOLLANDA ANILARIM (15) PDF 
Perşembe, 31 Temmuz 2025 00:00

HOLLANDA ANILARIM (15)

(...dünden devam)

Üniversitemizde yapılan operasyondan sonra gücendiği anlaşılan Ahmet Ağırakça bir ara ilgilenmemeğe başlamıştı. Ama çok sürmedi. Zira ondan başka doğru dürüst iş yapacak kimse de yoktu. Rektör yardımcısı Marzuk, Amsterdam’da oturuyor, Haftada sadece bir gün geliyor. Onun Üniversitenin işleriyle ilgilenmesi mümkün değil. Dr. Nedim Bahçekapılı da devam ediyor ama, aslında o henüz doktorasını tamamlamamıştı. Doktorasını Kayseri Erciyes Üniversitesinde yapıyordu. Doktora tezini teslim etmiş, hattâ jüri üyeleri raporlarını da vermişler. Ancak bu arada yeni bir ders ihdas edilmiş: Eğitim Formasyonu dersi. İşte Nedim’in doktorasını tesliminden sonra ihdas edilmiş olan bu derse Nedim’in de devam etmesini ve geçer not almasını dersin hocası olan asker kökenli bir profesör şart koşmuş. Bu yüzden Nedim kardeşimiz, bir ay içinde birkaç defa Türkiye’ye gidip bu derse devam etti, döndü. Ancak her dönüşünde Nedim’i sakalsız görüyorduk. Bir hafta sonra tekrar sakallanıyordu. Anladık ki Nedim, Kayseri’deki inkılapçı hocanın hoşuna gitmesi için onun karşısına sakalını keserek çıkıyor, Hollanda’ya gelince de sakal salıyordu.

Nihayet doktora prosedürünü tamamladı ama jüri, tezinin bazı noktalarını düzeltmesi kararına varmış, Nedim hâlâ Doktor unvanını alma çabası içinde. İşte takriben bir aydan fazla süren bu gidiş geliş sırasında Üniversite ile pek ilgilenemedi. İşler yine Ağırakça’nın üstünde kalıyordu.

Rektör yardımcıları arasında yapılan iş bölümü sonucunda da Nedim’e malî işler, Marzuk’a halkla ilişkiler, Ahmet Ağırak­ça’ya da öğrenci işleri verilmiş. Kendi aralarında bunu yapmışlar.

Çaresizlik içinde olan Üniversiteye yardım toplamanın üç yolu var: 1) Bazı iş adamlarını ziyaret edip yardım istemek, 2) Cami’lerde konuşma yapıp yardım talebetmek, 3) Kitap satmak.

Bizim sunduğumuz üçüncü şıkkı denemediler. Birinci şıkkı da pek uygulamadılar. Ancak Nedim ile ben, Ramazan ayında birkaç dükkân dolaşmış, takriben üç bin gulden kadar toplamıştık. Kiminden iyi sonuç aldık, kiminden de pişmanlıkla döndük. Azeri bir lokantacıya uğradık. Adam bizi saygı ile karşıladı. Amacımızı söyledim, dedi ki:

– Hocam, ben beş yüz bin guldene bir ev aldım. O yüzden epey borcum var. Ama siz gelmişsiniz. Utanarak size ancak 500 gulden veriyorum. Sizin gibi bir insan benim iş yerime gelmiş, bu paranın bir değeri yok ama şimdilik imkânım bu kadar. Kusura bakmayın.

(devamı yarın...)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş