| HOLLANDA ANILARIM (2) |
| Çarşamba, 16 Temmuz 2025 00:00 | |||
HOLLANDA ANILARIM (2)(...dünden devam) Orada iki ay kaldım. Sadece bana maaş olarak sadece bir kez 500 gulden verildi. Maddi olarak sıkıntıya girdim. Türkiye’ye dönmeğe karar verdim. Beni ziyaret eden, Üniversite ile de ilgilenen iki kişiye -ki bunlar Tahsin ile Mehmet Emin idi– dönmem hakkındaki kararımı açıkladım. Tahsin dedi ki: – Hocam, siz giderseniz üzülürüm. Buranın ilk kuruluşunda Prof. Dr. Mehmet Aydın geldi. Kırk gün sonra o da durmadı, gitti. Çünkü Damra ona verdiği sözde de durmadı. Şimdi de sen gidersen gerçekten üzülürüm. Senin buradaki masraflarını Müslümanlar karşıla-yabilirler. Dedim ki: – Ben kimseden para almam. Ama benim burada kalmam için para da gerekli. Bunun için benim Kur’ân Ansiklopedisi adlı eserim var. Bundan 10-20 takım satın alırlar. Ben kendi kitaplarımın parasıyla yaşarım. Bunu sağlayabileceklerini söyleyip ayrıldılar. Bir gün sonra Üniversite rektörü Ahmet Akgündüz telefon etti: – Hocam görüşelim, dedi. Fakülteye gittim, Ahmet’in odasında konuştuk. –Benim cemaatim olmasa, benim burada durmam da imkânsızdır. Şimdi sizin buraya gelmeniz bizim için bir şereftir. Sizin gideceğinizi duydum. Bu, Üniversite için büyük kayıp olur. Siz gitmeyin, her ay burada bir Vakıf size 1500 gulden versin. – Ahmet Bey, dedim, ben hizmet için buraya geldim. Ama beklediğim ilgiyi görmedim. Ben gitmeğe karar vermiştim. Eğer benim burada kalmam isteniyorsa geçimimin sağlanması gerekir. Ben şimdiye dek herhangi bir kuruluştan veya özel kişilerden yardım almadım. Benim kitaplarım var. Ansiklopedi 20 cilt (o zaman sadece 20 cildi basılmıştı). Her cildi 30 guldendir. İsterseniz bu Ansiklopediden 20-30 takım satarsınız, bunların geliriyle burada yaşarım. – Bu, daha şerefli bir tekliftir, ilk etapta hemen 10 takım getirin, dedi. Bu konuşmalardan bir iki gün sonra Süleyman Damra bizim eve geldi. Ben kendisine dönmek istediğimi söylemiştim. Şimdi bana, Üniversitenin yönetimini devretmek istediğini söyledi. Hollanda sistemine göre rektör, rektörlük kurulu tarafından atanır. Rektörlük Kurulu başkanı Süleyman Damra’nın kendisidir. İşte asıl rektör o idi. Süleyman Damra, bu görevi bana teklif ediyordu. Kendisi geride durup doktorasını tamamlamak istediğini söyledi. Muvafakat edersem hemen mütevelli Hey’etinden bu yönde bir karar çıkaracağını söyledi. Ben de tüm yetki ve tasarruf bende olmak kaydıyla teklifi kabul ettim. Bir hafta sonra Mütevelli Hey’etinden Rektörlük Kurulu Başkanlığına atanma kararım çıktı. Ancak fi’lî görevim 16 Haziranda başlayacaktı. O zamana dek görev Damra’da kalacaktı. Bu durumdan Ahmet Akgündüz rahatsız oldu. Toplantıda: – Ben Hocamın me’muru değilim. Burada eşit statü ile çalışıyoruz. Aksi takdirde ben ayrılırım, dedi. Bir defa personele yazılan bir tamimde benim unvanım Mudîru’l-Câmi’a (Üniversite rektörü) diye yazılmış. Bundan benim haberim yok. Ertesi gün: – Mudîru’l-Câmi’a benim, dedi. – Tamam Ahmet Bey, sen rektörsün ama üniversitenin asıl yöneticisi rektörlük kurulu başkanıdır. Rektörlük kurulu, Türkiye’deki Üniversite Senatosuna denktir. Bunun başkanı da rektördür. O halde asıl rektör, Türkiye ile mukayese edilince Reîsu Meclisi’l-Câmia (Rektörlük Kurulu Başkanı)dır, dedim. Ama o: – Hayır, rektör benim! diyordu. – Pekâlâ dedim, senin rektörlük süren boyunca ben sadece Rektörlük Kurulu Başkanı unvanını kullanayım, Sen de Mudîru’l-Câmia (Üniversite Rektörü) unvanını kullan. Ama ne olursa olsun, bir hiyerarşi var. İki unvan sahibinden biri, diğerine tabi olmak durumundadır. Buna göre rektör, Kurul Başkanına tabi’dir. Herhalde sesini çıkarmadı. (devamı yarın...)
|