ALLAH’A VE PEYGAMBER’E HİCRET NASIL OLACAK? (1) PDF 
Salı, 26 Kasım 2024 00:00

ALLAH’A VE PEYGAMBER’E HİCRET NASIL OLACAK? (1)

Hocam merhabalar, karakterinize, düşünce ve yorumlarınıza saygısı had safhada olan bir okurunuzum. Kur’ân okurken takıldığım ve açıklamanızı istediğim bir ayet var; Nisa Suresi 100. ayet (4/100), mealinde:

Allâh yolunda göç eden kimse, yeryüzünde gidecek çok yer ve bolluk bulur. Kim Allah ve Elçisi için göç etmek amacıyla evinden çıkar da kendisine ölüm yetişirse, onun mükâfâtı Allah'a düşer. Allâh, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nisa: 100)denmektedir.

“Allah'a ve peygambere hicret”i günümüzde nasıl yorumlamalıyız? Allah'a hicret o gün de bugün de hac görevi olabilir, ama ya peygambere hicret?

Peygambere hicret o gün, resul-i ekremi görmek için dünyanın muhtelif yerlerinden Arap yarımadasına doğru yola çıkan insanların durumunu anlatıyor olabilir; ama ya bugün? Medine’deki Mescid-i Nebevî'yi ziyaret için yola çıkılmasından mı bahsediliyor? Yardımlarınızı bekliyorum hocam..çok teşekkür ederim..

Cevap: Bu âyet, İslâm’ın kuruluş aşamasında Mekke henüz müşriklerin egemenliği altındaki durumla ilgilidir. O zaman Müslümanlar Mekke’de baskı altında idiler. Bu yüzden özellikle yeterli koruması olmayan Müslümanlar iki kez Habeşistan’a hicret ettiler. Daha sonra da Medine’nin İslamlaşmaya başlamasıyla Medine’ye hicret başladı. Sonunda Hz. Peygamber de hicret edince Mekke’de kalan az sayıdaki Müslümanlar daha çok baskı altında kalmışlardı. Bunlar içinde hicret imkânı bulanlar hicret ettiler ama hicret imkânı bulamayanlar müşriklerin baskısı altında ezgin vaziyette yaşıyorlardı. İşte bunlar içinde her şeye rağmen özgürce dininin gereklerine göre yaşayabilmek üzere Medine’ye hicret etmek üzere yola çıkıp da yolda ecelinin yetmesiyle ölen kimselerin, niyetlerine göre ödüllendirilecekleri vurgulanmıştır.

Tefsîrlerin açıklamasına göre bir yerde dininin gereklerini yapamayan kişinin, imkân bulduğu takdirde başka yere, Müslümanların arasına hicret etmesi farzdır. Ancak hicret etme imkânı bulamayan güçsüz erkekler, kadınlar ve çocuklar bundan bağışlanmıştır. Onlar, hicret etmekle yükümlü değillerdir.

Fakat puta tapanlarla beraber oturmaya gönlü razı olmayıp her şeye rağmen hicret edenler eziklikten kurtulur, ferahlığa, bolluğa, özgürlüğe kavuşurlar. Hicret eden kimse, henüz varmak istediği İslâm yurduna varmadan ölürse o, hicret edenlerin sevabını alır. Allah onun mükâfatını eksiksiz verir.

Mekke'de Müslüman olanlardan bir kısmının oradan ayrılamayıp, müşriklerle beraber kaldıkları, hattâ Bedir Savaşında onlarla beraber Müslümanlara karşı savaştıkları, tefsirlerde anlatılır. Herhalde böylelerinin sayısı çok azdı. Çünkü Müslümanların, Mekke'de kalsalar bile müşriklerle beraber Müslümanlara karşı savaştıklarına dair yeterli delil yoktur. Gerçi Peygamberimizin amcası Hz. Abbas, müşriklerin safında Bedir Savaşına katılmıştı ama o zaman henüz Abbas Müslüman değildi.

O, Hayber Fethinden önce Müslüman olmuş, fakat Müslümanlığını gizlemiş, ancak Mekke'nin Fethi gününde açıklamıştır. (El-İstîâb: 2/812)

Hicret imkânı bulamayan zayıflar mazur sayılırlar. Mekke halkı arasında kalan Müslümanlardan bazıları, hayatlarının sonunda artık küfür diyarında yaşama ıstırabına dayanamayarak Medine'ye hicret ederken yolda vefat etmişlerdir. Tefsirlerde bu konuda çeşitli isimler verilir. Hattâ a'mâ ya da hasta bir Müslüman: "Yalnız hiçbir gücü yetmeyen ve göç için yol bulamayan zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç..” âyetinin indiğini haber alınca: "Ben zenginim, çare bulurum" demiş, Peygamber (s.a.v.)in yanına gelmek üzere yola çıkmış, fakat yolda vefat etmiştir. İşte 100’ncü âyetin, bu ve benzerleri hakkında indiği rivayet edilir.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş