KÜS DURMAK, KİN GÜTMEK, GÖNÜL KIRMAK İMAN AHLAKINDAN DE­ĞİLDİR (2) PDF 
Salı, 12 Kasım 2024 00:00

KÜS DURMAK, KİN GÜTMEK, GÖNÜL KIRMAK İMAN AHLAKINDAN DE­ĞİLDİR (2)

(...dünden devam)

İnsanın kalbine çeşitli düşünceler gelebilir. Bu doğal bir şeydir. İçinden geçen bütün düşüncelerden insanın sorumlu tutulması, ona gücünün üstünde teklif yükletilmesi demektir. Halbuki Allah, insana gücünün üstünde teklif yüklemeyeceğini, bu sûrenin son âyetinde açıklamıştır. O halde insan, hangi düşüncesinden ötürü sorumlu tutulur? Müfessirler bu soruya çeşitli cevaplar vermişlerdir ama Kur'ân'ın muhtevâsından anlaşılan şudur:

İnsan, istemeyerek aklına gelen düşünce ve vesveselerden değil, kesinlikle yapmağa karar verdiği kötü düşüncelerden sorumlu olur. Bu husus: "Yanılarak yaptığınızda size bir günah yok, fakat kalblerinizin bile bile yaptığında (günah vardır)." (Ahzâb Sûresi: 5)''Allah sizi yaptığınız kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz, fakat kalblerinizin kazandığı (bile bile yaptığınız) yeminlerden sorumlu tutar." (Bakara Sûresi: 225) âyetlerinden de anlaşılmaktadır.

İnsanı sorumluluğa düşüren, kesinlikle yapmağa karar verdiği, geldiği zaman içinden söküp atmağa çalışmadığı kin, hased, başkaları hakkında kötü zanda bulunma gibi kötü düşüncelerdir. Böyle düşünceler kalbde kaldıkça insan ruhunu karartır. İnsan, ruhunu temizlemekle yükümlüdür. İbadetten gaye de ruhu kötü düşüncelerden arıtmaktır. Ancak temizlenen ruh Allah'a yakınlık kazanır.

Müfessirlerden bazılarına göre kalbde kalan düşünceleri fi'len işlemedikçe insan sorumlu olmaz. Yapmadığı sürece insanın, düşüncelerinden sorumlu olmayacağı hakkında hadîsler de vardır. Fakat bu hadîslerin amacı, insanın içine gelen kötü düşünceleri atmaya teşviktir, kastedilen, henüz yapmağa kesin karar vermediği düşüncelerdir. Yoksa bunlar, kalb amellerine sorumluluk gelmeyeceği anlamını taşımaz. Zira Allah, dıştan çok insanın içine bakar. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Allah, sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz; fakat kalblerinize ve amellerinize bakar." (Müslim, Birr, 32; İbn Mâce, Zühd, 9; İbn Hanbel, 2/285, 539) demiştir.

İmam Fahru'd-dîn Râzî diyor ki: "En çok sorumluluk, kalb amellerine gelir. Küfür ve iman kalb işidir. İnsan, kalbinde taşıdığı küfürden dolayı en büyük cezaya çarptırılır. Yapılan ibadetler, eğer niyete, içteki düşüncelere bağlı değilse onlara mükâfat veya ceza verilmez. Uyuyan kimse, yaptığı hareketlerden sorumlu olmadığı gibi, ikrah ile inkâr da insanı sorumluluğa düşürmez.” (Aynı yer)

Diğer bir görüşe göre Allah, kalbdeki düşüncelerden dolayı insanı sorumlu tutar, cezalandırır ama kalbî düşüncelere verilecek ceza uhrevî değil, dünyevîdir. Allah, dünyada içine gam, keder, huzursuzluk vermek suretiyle o kişiyi cezalandırır.

Yukarıda İbn Abbâs'ın sözüne dayalı olan diğer bir görüşe göre de Allah'ın muhasebesi başka, muâhezesi (cezalandırması) başkadır. Allah, her hesaba çektiğini cezalandırmaz. Hesaba çektiklerinden kimini affeder, kimini cezalandırır.

Bu âyetin inişinden sahâbîlerin rahatsız olduğunu söyleyen bu tür rivâyetlerin, sonradan terhîb amacıyla ortaya çıktığını sanıyoruz. Yoksa Kur'ân'ın amacını gayet iyi bilen sahâbîler, bu âyetin inişinden rahatsız olmaktan münezzehtirler. Âyetin neshedilmiş olması da ihtimal dışıdır. Çünkü âyet haberdir, emir değil. Allah'ın, insanın, içinde taşıdığı ve açığa vurduğu bütün düşüncelerini gizli ve açık işlerini bildiğini ve insanın bütün davranışlarının hesabını vereceğini anlatıyor. Bunda neshedilecek ne var?

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş