NUR SURESİNE YAPTIĞIMIZ TEFSİRİN BİLİMLE DOĞRULANMASI (2) |
Pazar, 15 Eylül 2024 00:00 | |||
NUR SURESİNE YAPTIĞIMIZ TEFSİRİN BİLİMLE DOĞRULANMASI (2)(...dünden devam) Übeyy ibn Kâ'b'a göre bu âyet, Allah'ın, kalbine koyduğu Kur'ân'ı okuyan mü'mini temsil eder (İbn Kesîr, Tefsîr: 3/290-291). Seleften bir kısmına göre kalbler Allah'ın yer yüzünde bulunan kablarıdır. Bunların içinde Allah'ın en sevdiği kalb, en ince, en sağlam (yani içindeki Hak sevgisini en iyi koruyan) ve en temiz olanıdır. Lâmba, kalbdeki iman nurudur. Mübarek ağaç lambanın yakıtıdır. Nûr üzerine nûr olan doğru fıtrat, doğru idrâk, vahiy ve Kitâb nûrudur. Nûrlardan biri diğerine eklenince o kulun nûruna nûr katılır. Bundan dolayı o kul, nerdeyse kitap okumadan hak ve hikmet ile konuşur. Sonra okuduğu eserlerde kalbindeki hak ve hikmet derecesine varır. Akıl, şerîat, fıtrat ve vahiy kanıtları onda birbirine uyar. Aklı, fıtratı ve zevki ona Peyğamber(s.a.v.)in getirdiklerinin hak olduğunu gösterir. O kimsede akıl ile nakil aslâ çatışmaz, aksine birbirini doğrular. İşte bu, nûr üzerine nûr alâmetidir (Kâsimî, Mehâsinu't-Te'vîl 12/4529). Yağı ateş değmese de yanacak kadar sâf olan bu ağacın: "Ne doğuya, ne de batıya âidolmaması" İbn Abbâs tarafından şöyle açıklanmıştır: Kasıt, bu ağacın, düz bir toprakta yetişen, hiçbir ağacın, dağın vadinin güneşine engel olmadığı, güneş doğarken de, batarken de ışık alan bir ağaç olduğunu belirtmektir. “lâ şarkıyyatin velâ ğarbiyyetin ” şu demektir: Ne yalnız doğudan, ne de yalnız batıdan güneş almaz, hem doğudan, hem de batıdan güneş alır (İbn Kesîr, Tefsîr: 3/291). Âyetin sonunda Allah'ın, dilediğini nûruna ileteceği, O'nun herşeyi bildigi vurgulanıyor. Bundan, burada vasfedilen Allah nûrunun, Kur'ân-ı Kerîm olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm, birçok âyette "nûr" olarak vasfedilmiştir: "Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ileteceğimiz bir nûr kıldık" (Şûrâ Sûresi: 52), "Allah'a, Elçisine ve indirdiğimiz nûra inanın" (Teğâbün Sûresi: 8), "Biz size apaçık bir nûr indirdik" (Nisâ' Sûresi: 174). Nûr karanlıkları aydınlatan, gerçekleri ortaya çıkaran ışıktır. Kur'ân da yol gösterir, gerçekleri ortaya çıkarır, insanları doğru yola iletir. İşte Kur'ân'ın her âyeti bir nûrdur. Bu âyetlerin yan yana gelmesiyle Kur'ân, nûr üzerine nûr olmuştur. Allah, kullarından dilediğini Kur'ân nûruna iletir. Bir önceki âyette Allah'ın, Kur'ân âyetlerini her şeyi açıklayan, öncekilerin olaylarını aydınlatan, korunanlara öğüt olarak indirdiği bildirilmişti. Bu âyette de Kur'ân âyetlerinin gökleri ve yeri aydınlatan Allah'ın nûrundan taştığı, o kaynaktan taşan bu nûrun yakıtının hiç tükenmeyeceği, ateş değmeden ışık verdiği ve sürekli olarak insanları aydınlatmağa devam edeceği bir temsil olarak anlatılmıştır. Böylece bu âyet de önceki âyetlere bağlıdır ve onlardaki hükümlerin gayet açık, seçik birer Tanrı nûru olduğunu, Allah'ın, dilediği kimseleri bu nûr ile cahillik karanlığından kurtaracağını vurgulamaktadır. (devamı yarın..)
|