İSLÂMDA İLİM, DÜŞÜNCE VE SAN’AT (7) |
Pazar, 25 Ağustos 2024 00:00 | |||
İSLÂMDA İLİM, DÜŞÜNCE VE SAN’AT (7)(...dünden devam) İnsan, yeryüzünde Allah'ın halîfesidir. O halde Allah'ın hakîm ve ‘alîm sıfatlarından yararlanmaya, bilgi ve hikmet sahibi olmaya çalışmalıdır. İşte Fahreddîn Râzî'nin hikmeti tanımında bu noktaya işâret vardır. Kur'ân istiyor ki insan bilgi sahibi olsun, doğayı incelesin, ondaki ince mahâreti, sanatı, yasaları görsün de Yaratana daha içten bağlansın, O'na daha gönülden kulluk etsin. Lokman Sûresinde Lokman'a verilen hikmet övülmektedir. Müfessirlerin anlatımından çıkan sonuca göre Lokman, Yunan filozofu Aisopos (Esop)tur. Eğer Kur'ân'ın anlattığı Lokman gerçekten, görüşlerini fabllerle (hayvanları konuşturarak) anlatan filozof Esop ise bundan, gerçekleri yansıtan felsefenin de hikmet olduğu anlaşılır. Zaten İslâm literatüründe felsefenin adı hikmettir. O halde insanları iyiye, doğruya yönelten felsefe, Kur'ân'da övülmektedir. Felsefeye düşman olmak Kur'ân'a ters düşer. İslâm Peygamberi, kesin olarak kıskanmayı yasaklamışken ilimde ve hayırda imrenme anlamında kıskanmayı hoş görmüştür: "Yalnız iki kişiye hased (gıpta) edilebilir: Allah'ın verdiği hikmet gereğince hareket eden ve onu başkalarına da öğreten adam ile; Allah'ın verdiği malı Hak yolunda harcamaya koyulan adam.” (Müslim, Salâtu’l-musâfirîn, b. 47, h. 267) Ayrıca insanları iyiye yöneltmek, onlara etkili öğütler vermek için hayvanları konuşturan hikâyeler yazmakta bir sakınca yoktur. Esop'un yaptığı da bu idi. O, hikmetlerini hayvanların dilinden anlatıyordu. Çünkü öyle hikâyeleşen öğütler, daha etkili olmaktadır. Nitekim Mevlânâ ve Şeyh Attâr da bu yolu tercih etmişlerdir. Kur’ân’a göre bilginin iki kaynağı vardır: İnsanın nefsi, ruhun üst düzeyi olan bilinç ile, dış doğa. İnsan nefsi, doğadan gelen verileri değerlendirerek hükümler verir, bilgiye ulaşır. Bütün varlıkları Allah’ın birer âyeti kabul eden Kur’ân, “Kur’ân’ın gerçek olduğunun anlaşılması için onlara âfâk (doğa)daki ve kendi içlerindeki âyetlerimizi göstereceğiz.” (Fussilet : 61/53) âyetiyle bilginin bu iki kaynağına işâret etmiştir. Güneşi, Ayı, gölgenin uzayıp kısalmasını, gece gündüzün değişimini, akan ırmakları, denizleri, kanatlarını çırpıp uçan kuşları, hâsılı insan duyusuna çarpan bütün doğa varlıklarını Allah’ın birer âyeti kabul eden Kur’ân, bu varlıkları incelemeyi emretmektedir: “De ki :’Göklerde ve yerde olanlara bakınız, onları iyice düşününüz!’..” (Yunus: 51/101), “De ki yeryüzünde yürüyün de bakın, Allah yaratmaya nasıl başladı, sonra dönüp yeniden yaratmaktadır.” (Ankebut: 85/20) (devamı yarın..)
|