KUR’ÂN SEVDASIYLA GEÇEN BİR ÖMÜR (39) |
Perşembe, 27 Haziran 2024 00:00 | |||
KUR’ÂN SEVDASIYLA GEÇEN BİR ÖMÜR (39)(...dünden devam) Teravihe gittik. Gayet büyük ve temiz bir mescit. Sekiz rek’at kıldık. Bu arada camiin çeşitli direklerinde levhalar gördük: “Halkatu’l-İmam at-Tabarî”, “Halkatu’l-Kurtubî”, “Halkatu’l-İmam Ebî Hanîfe” gibi. Meğer buralarda ders yapılıyormuş. Çıkış kapısının yanında ilân tahtası üzerinde yazılı ilânlar. İlginç bir yazı gördüm, okudum: Bu yazı, Salih Useymîn’in bir fetvâsı. Şöyle: “Bir adam soruyor: “Ben Ramazan’da orucumu tutuyorum. Oruç tuttuğumu görenler diyorlar ki: ‘Sen namaz kılmıyorsun. Namaz kılmayan kâfirdir. Kâfirin bütün ibâdetleri batıldır. Senin orucun boştur.’ Oysa bana göre oruç ayrı bir ibâdettir. Namaz kılamıyorum ama orucumu tutmak istiyorum. Gerçekten benim orucum olmaz mı? el-Cevâb: “Arkadaşların haklıdır. Sen namaz kılmadığın için kâfirsin. Kâfir ise ne yapsa boştur. Namaz kılmadıkça oruç olmaz. Hemen tevbe edip namazını kılmalı ve dinin bütün emirlerini yerine getirmelisin ki orucun olsun.” Belli ki Şeyh Useymîn, bu sert fetvâsıyla insanların, dinle olan bütün bağlarını koparmak istiyor. Dine hizmet ettiğini sanan bu adam, insanları dinden soğutup uzaklaştırdığının ve böylece büyük bir vebal altına girdiğinin farkında değil. Psikolojiden, sosyolojiden, genel kültürden haberi yok ki adamın. Bu adamlar gittikçe sertleşmişler ve sertleşmekteler. Yumuşayacakları yerde sertleşiyorlar. Benzeri bir olayı biraz sonra anlatacağım Medine ziyaretimizde de yaşadık. Ali Ğays beni kaldığım yere bıraktı, teşekkür ettim. Vedalaşarak ayrıldım. Sabah oldu. Saat tam 7:15’te Dr. Abdullah Avhelî gelip beni hava alanına götürdü. Yolda sohbet ettik. Hava alanı yakınında polisler geçen arabaları arıyorlardı, bizi durdurmadılar. Dr. Dedi ki: – Geçen pazar günü bir bankayı soymuşlar. Sabahleyin erkenden bankaya para getiren veznedarın arabasına ateş eden gangsterler, veznedarı ağır yaralamış ve dört milyon riyali alıp kaçmışlar. Soygunculardan birini yakalamışlar, ama üçü henüz bulunamadı. Bu arama ondan dolayıdır. Kral Abdulaziz’in oğulları arasında en cahili Melik Halid idi. Tam bir bedevî idi. Ama adâlet ve insaf konusunda hassas idi. Onun zamanında gezmeğe giden bir aileye saldırmışlar. Kızın ve kadının ırzına geçmişler. Kız kendisine saldıranlarla mücadele etmiş, birinin bileğini ısırmış. Sonra adamlar kaçmışlar. Tabii olay Krala yansımış. Melik Halid, İçişleri Bakanına telefon ediyor: – Nayif, sabah saat 8’e kadar sana mühlet. Bu süre içinde bu saldırganlar bulunmazsa mevkiini kaybedersin. Burada insanların şerefi, onuru, can güvenliği söz konusudur. Bu işin ihmal edilecek, küçümsenecek yanı yoktur. Derhal bunları yakalayınız. Gerçekten sabaha doğru saat dörtte yakalanıyorlar ve İçişleri Bakanı Krala telefon edip saldırganların yakalandığını bildiriyor. Kralın emri: – Hemen onları idam ediniz. – Tamam efendim, muhakeme edip idam edeceğiz. – Önce idam ediniz, sonra muhakeme edersiniz, diyor. Çünkü muhakeme edilecek nesi var. Kesin delillerle olay ortadadır. Gencin bileğinde kızın diş izleri var. Artık bunun muhakeme ile oyalanmasına ne gerek var? İş sıcağı sıcağına halledilmeli ki saldırıya uğrayanlar rahatlasın. Sohbetimiz Havaalanına dek sürdü. Alanda valizleri bagaja verdik. Polis kontrolünden geçiyorum. Alarmlı kapıdan geçince: “Zart” diye düdük çaldı. Polis: –عندك اشياء من الحديد، سكين و غيره: Üstünde demir eşya var mı, bıçak vs. gibi? Saatimi kolumdan, kemerimi belimden çıkardım, tırnak makasımı çıkardım, geçtim. Yine çaldı. – Ara, ara, ne var üstünde dediler. Bakıyorum, başka bir şey yok. Cüzdanım var. Onu çıkardım, kalemleri çıkardım, geçtim, yine çaldı. Doktor da bekliyor. – Maaleş, insanların güvenliği için böyle yapıyorlar, dedi. Yine kendimi aradım, meğer cebimin bir yerinde iki adet on helele varmış. Onları da çıkarınca artık çalmadı, geçtim. Çıkardığım eşyamı tekrar toplayıp aldım. Doktor Avhelî ile karşıdan tekrar vedalaştık, salona yürüdüm. İhramlılar çoktu. Ben de ihrama girdim. Ve saat 10:30 veya 10:45 civarında Cidde Melik Abdulaziz Havaalanına indik. (devamı yarın..)
|