KUR’ÂN SEVDASIYLA GEÇEN BİR ÖMÜR (25) PDF 
Pazartesi, 10 Haziran 2024 00:00

KUR’ÂN SEVDASIYLA GEÇEN BİR ÖMÜR (25)

(...dünden devam)

İşte biz, Kur’ân’ın geniş ufuklarını aynen yansıtmağa çalışınca bi­ze en çok karşı çıkan­lar; çürük rivayetler, tali fikirlerle şartlanmış kişilerdir. Kur’ân’ın mesajına sarılanlar ise art düşüncelerden uzak, şartlanmamış, ta­ze dimağlardır. Burada İmam Fahr-i Razi’nin üstazından naklettiği bir hadiseyi hatırlıyorum. Üstaz, Helâl ve Haram hükümleri hakkında Kur’ân âyetlerini okuyup düşüncelerini delillendirmiş, kendisini dinleyenler, cevap veremez duruma düşünce: “Biz bu âyetlere göre nasıl hüküm verebiliriz? Biz âyetleri an­layamayız. Geçmiş alimlerimiz, bize bunların tersini söylemiş iken, biz bu âyetlere bakıp o alimlerin hüküm­lerini nasıl değiştirebiliriz?” demişler. Üstaz da: Onlara ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ dense, ‘Biz atalarımızı üze­rinde bulduğumuz yola uyarız’ derler. Ataları bir şey düşünemeyen doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (atalarının yoluna uyacaklar)?” (Bakara Suresi: 170) âyetini okuyarak kendisini teselli etmiş.

“Konuyu noktalamadan önce bir hususa daha dikkati çekmek istiyorum: Yüce Allah Zümer Suresinin 53’ncü âyetinde: “(Tarafımdan onlara) De ki: ‘Ey nefislerine karşı aşın giden kullarım Allah’ın rahmetin­den ümid kesmeyin. Allah bütün günahları ba­ğışlar. Çünkü O, çok bağışlayan çok esirgeyendir!” buyurmakta­dır. Zümer Suresi Mekke devrinin ortalarında inmiştir. Medine devrinin ortalarında inmiş olan Nisa Suresinin 116’n­cı âyetinde ise “Allah kendisine ortak koşulmasını bağışla­maz, bundan başka herşeyi dilediğine bağışlar” buyurmuştur.

Bu son âyet birincideki mutlak mağfireti kayıtlamakta, şirki Allah’ın mağfireti dışında tutmaktadır.

- Şimdi biz, tefsirimizde Hz. İsa’yı veya her­hangi bir varlığı Allah’ın oğlu, vasıtası sayıp O’ndan başka ilah tanıyan insanları değil, fakat Allah’a şirksiz ahirete seksiz inanıp salih amel yapan kimselerin, Hz. Muhammed (sa.)’in peygamberliğini ve ona gelen Kur’ân’ın Hakk’ın vahyi olduğunu kabul etmekle birlik­te Müslüman olmayıp kendi dini üzere giden insanların da cennete gireceğini söylemiştik. Aslında bu şekilde Al­lah’a inanan kimse, sa­dece Allah’a ibadet etti­ği için Müslümandır. İslâm’ın mânâsını izah etmiştik. Ancak onun eksiği Hz. Peygamber’in tanımladığı ibadet yöntemini ve din kurallarını kabul etmekle beraber, kendi dininde kalmasıdır. Bu adam, kendi dininde kalsa da yine muvahhiddir. Peygamber’e tabi olmak tevhidin şartı değildir. Kur’ân-ı Kerim’in hiçbir yerinde tevhid, böyle bir şarta bağlanmamıştır.

- Bize saldıranların mantığına göre düşü­nülse de bu adam, Allah’a şirksiz inandığına göre muvahhid, fakat Hz. Peygamber’e zahiren tabi olmadığı için, yani ibadeti onun getirdiği biçimde yapmadığı için günahkâr olur. Allah, şirk dışında bütün günahları affedeceğine göre bu adamın şayet günahkâr ise günahını affetmez mi? Âyet, bütün muvahhidleri Alah’ın rahmetiyle kapla­mıyor mu?

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş