KUR’ÂN SEVDASIYLA GEÇEN BİR ÖMÜR (22) |
Pazartesi, 03 Haziran 2024 00:00 | |||
KUR’ÂN SEVDASIYLA GEÇEN BİR ÖMÜR (22)(...dünden devam) Bunu Mekke müşrikleri de yapmışlardı. Bazı İslâm mezhepleri de bunu Kur’ân âyetlerine uygulamaktan geri durmamışlardır. Bu tür davranışlar, dini yozlaştırır, zorlaştırır. Bundan dolayı Kur’ân kendi kendine koyduğu hükümleri Allah’ın hükmü diye takdim edenlerin Allah’a iftira ettiklerini ve öylelerinin onmayacağını söylemektedir (Nahl Suresi: 116). Bunun, Tevrat’ın aslını tahrif ile bir ilgisi yoktur. Çünkü Kuran, zamanında mevcut Tevrat’ı tasdik etmekte; onda hidayet ve nur bulunduğunu (En’âm Suresi: 91), Allah’ın hükmü bulunduğunu(Maide Suresi: 43); Kur’ân’ın, onu neshedip ortadan kaldırmak üzere değil, onu doğrulamak ve ona sahip çıkmak, korumak üzere indiğini (Maide Suresi: 48) vurgulamaktadır. Evet, Kur’ân-ı Kerim, “Meryem oğlu Mesih’in Allah olduğunu söyleyenlerin kâfir olduklarını” (Maide Suresi: 72) “Allah, üçün üçüncüsüdür diyenlerin kâfir olduklarını” (Maide Suresi: 73) bildirmektedir. Çünkü böyle sözler söylemek şirktir, tevhid ile bağdaşmaz. Allah, şirki affetmez. Biz de hâşâ Kur’ân’ın bu açık ifadesini değiştirip teslis inancını benimsemiş kimselerin cennete gireceğini söylemedik. Biz, Tevhit ehlinin cennete gireceğini söyledik. Daha doğrusu Kur’ân böyle söylüyor. Bugün Hıristiyanların çoğu teslisi benimsemiştir. Hz. Peygamber zamanında da öyle idi. Ama yine onun zamanında İsa’yı Allah’ın kulu ve elçisi kabul eden, Allah’ın birliğine inanan temiz yürekli, samimi dindar Hıristiyanlar vardı. İşte Kur’ân-ı Kerim, İsa’yı Allah’a eş veya O’nun oğlu sayan Hıristiyanları küfr ile vasıflandırırken, tevhid ehli Hıristiyanları övmekte cennetle de müjdelemektedir: “Elçi’ye indirileni dinledikleri zaman, tanıdıkları haktan dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. ‘Rabbimiz, inandık, bizi (gerçeğe) tanık olanlarla beraber yaz. Biz, Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umarken neden Allah’a ve bize gelen gerçeğe inanmayalım? Bu sözlerinden dolayı Allah onlara altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler verdi. Güzel davrananların mükâfatı işte budur!” (Maide Suresi: 73) Müşriklere hitaben de: “De ki; ‘Siz ister ona inanın ister inanmayın: o daha önce kendilerine bilgi verilenlere (yani Kitap ehli âlimlerine) okunduğu zaman onlar derhal çeneleri üstüne secdeye kapanırlar. ‘Rabbimizin şânı yücedir, gerçekten Rabbimizin sözü mutlaka yerine getirilir! derler, ağlayarak çeneleri üstüne kapanırlar ve Kur’ân onların derin saygısını artırır.” (Maide Suresi: 83-84-85) Şimdi Kur’ân’a bu derece saygılı oldukları bildirilen kimseler. Hz. Muhammed (s.a.)’in peygamberliğini, Kur’-ân’ın, kendi kitaplarına uyan gerçekleri içeren bir vahy kitabı olduğunu kabul etmekle beraber bizim anladığımız mânâda dinlerini bırakın da Müslüman olmuş değillerdi. Bunlar yine kendi dinlerine bağlı insanlardır. Habeşistan’da Müslümanları koruyan Necaşi ve çevresindeki din adamları da böyle insanlardı. Peygamberimiz, Necran’dan gelen Hıristiyan hey’etini, kendi mescidinde konuklamış ve onların Hıristiyan usulünce namazlarını kılmalarına müsaade etmiştir. (devamı yarın..)
|