KUR’ÂN SEVDASIYLA GEÇEN BİR ÖMÜR (9) PDF 
Salı, 21 Mayıs 2024 00:00

KUR’ÂN SEVDASIYLA GEÇEN BİR ÖMÜR (9)

(...dünden devam)

Bunları söylerken gayet duygulu olduğu belli idi, çünkü gözleri dolu dolu olmuştu. İbrahim Bey de yüzümü öptü:

– Tebrik ederim, beni mahcup etmedin, dedi.

Nihat Keklik Bey:

– Süleyman hâlâ dersinin tesiri altındayım. Çok güzel olmuştu, dedi ve benden bir nüsha aldı.

Nihat Çetin Bey:

– Artık bundan böyle kardeşimsin, dedi.

Kuveyt ve İlk Hac:

1975 yılının kış başlarında, Kuveyt Üniversitesi’nden aldığım dâvet üzerine konferanslar vermek için bir haftalığına Kuveyt’e gittim. Eğitim ve Kulliyetu’l-benât (Kızlar Fakültesi)nde İslâm İktisadı, Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyetinde Dinî Eğitim gibi konularda üç konferans verdim. Kurban Bayramı’na da takriben bir ay kalmıştı. Dönüşte Hicaz’a uğrayıp hac yapmayı çok arzu ediyordum.

Kuveyt Hava yollarına gittim. Bana verilmiş olan bilet first Class (birinci sınıf) İstanbul-Kuwait, Kuwait-İstanbul idi. Gelişi kullanmıştım. Gidişin ekonomiye çevrilerek Cidde üzerinden yapılmasını rica ettim; fark gerekiyorsa verebileceğimi söyledim. Önce bunun için vize ve bileti vermiş olan Üniversiteden muvafakat istediler. Üniversiteden muvafakat ve Suut Konsolosluğundan vize aldım. Ya fark almadılar veya cüz’i bir şey aldılar. Kuveyt’ten uçakla Medine’ye geldim.

Medine’ye ilk defa geliyorum. Peygamber Mescidinin ışıklı minarelerini görünce heyecanlandım. Valizimi, battaniyemi alıp Mescid-i Nebevî’ye geldim. Bir otele gittim, çok pahalı idi. Elimdeki eşya ile diğer otelleri de dolaşacak halde değilim. Cibrîl Kapısı’nın dışındaki alanda oturdum, akşam ve yatsı namazlarını kıldım. Bir tanıdığa rastlar mıyım diye bakındım. Kimseyi göremedim. Orada başka yatanlar da vardı. Ben de battaniyemi serip uzandım, biraz uyuyayım, dedim ama bir grup İranlı geldi, İlâhî okuyup koro halinde sesli sesli ağlıyorlar. Rahatsız oldum. Hiç uyuyamadım. Baktım, saat 2, 3 oldu. Biraz dalmışım. Yanımda bir kişinin sessizce ve edeple ağladığını gördüm. Bir Türk idi. Nereden geldiğini sordum. Adının Ramazan olduğunu, bir süre için burs ile Irak’ta bulunduğunu, Irak’tan gelen hacılara rehber olmak üzere getirildiğini ve beni tanıdığını söyledi, bana “Hocam” diye hitabediyordu.

Bir yer bulamadığımı, kendisinin bildiği bir yer olup olmadığını ve Erzurum’lu Mustafa Necati Efendi’nin yerini sordum.

– Namazdan sonra gider bir çay içeriz. Sonra ben sizi Mustafa Necati Efendi’nin dükkânına götürürüm, dedi.

Namazdan sonra onun kaldığı eve geldik. Evde bir tek odada belki on kişi. İncecik kauçuk yataklar. Çok kalabalık. Yapılmış olan çaydan bir bardak çay içtik. Güneş de artık epey yükselmiş, saat 8,5-9 olmuştu. Ramazan’la beraber Mustafa Necati Efendi’nin dükkânına geldik. Mustafa Necati Efendi, vaktiyle benim de okumuş bulunduğum Erzurum Müftüsü Sadık Efendi’nin en gözde talebesi imiş. Erzurum’da derslerini bitirdikten sonra Medine’ye gelip yerleşmiş, orada evlenmiş. Bir koku dükkânı açmış. Koku satıyor, yani attâr. Bir Malezyalı ile veya Uzakdoğu’dan bir kadınla evlenmiş, yetişkin oğulları var. Kendisini 1970 yılında Osmaniye’de yedek subaylığımı yaparken, bir akşam toplantısında görmüş, tanışmıştım. Salih bir insandı. Medine’de Erzurum hacılarının yardımıyla bir Erzurum Medresesi–misafirhanesi yaptırıyormuş.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş