KUR’ÂN SEVDASIYLA GEÇEN BİR ÖMÜR (5) PDF 
Cuma, 17 Mayıs 2024 00:00

KUR’ÂN SEVDASIYLA GEÇEN BİR ÖMÜR (5)

(...dünden devam)

Ankara’ya hareket:

27 Eylül 1960 tarihinde Ankara’ya hareket ettim. Ankara’ya indiğimde akşamleyin saat 9’u geçmişti. Bir taksiye atladım, İlâhiyat Fakültesi Yurduna gittim. Adamlar beni almadılar.

– Yatak yok, şimdi dediler.

Bir otele gittim. Sabahleyin gidip İlâhiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti başkanıyla görüştüm, yurda girdim. İlâhiyat Fakültesine kaydımı da yaptırdım.

O yıl Diyanet İşleri Reisliği (Başkanlığı) Fakültemiz talebesine ilk defa olarak 6 adet burs verecekti. 30 kişi talip olduk. Kompozisyon, İngilizce, Sosyoloji ve Felsefeden imtihan açtılar. Sınavda birinciliği ben almıştım. Muamelemizi yaptırdık.

Üç ay kadar burs aldım. Aldığım 250 liralık burs aileye yetmiyordu. Münhal bulunan imamlık kadrosuna imtihanla imam hatip alacaklardı. Buna müracaat ettim.

Bu arada beni üzen bir anıdan söz etmek isterim:

Diyanet İşleri Başkanlığından burs kazanmıştım ama iki çocuklu bir aileye 250 liralık burs yetmiyordu. Ankara’da imamlık için açılan imtihana girmek için Başkanlığa başvurdum.

Ayın 21’inde imtihan yapılacağını söylediler. Ben o günü bekliyordum. Ayın 18’i Salı günü idi. Fakültede üçüncü dersten çıktık. Vestiyerde paltomu giyiyordum. Maltepe imamı Zahid Aksu:

– Sen imtihana girmedin mi? Dedi.

– Ne imtihanı?

– İmamlık imtihanı. Bugün imtihan yapılıyor ya.

– Yok yahu, ayın 21’inde olacağını söylemişlerdi.

– Vallahi bilmem, bizim Fahri gitti.

– Hemen müftülüğe koştum:

– Bugün imtihan varmış. Halbuki siz imtihanın 21’inde olduğunu söylemiştiniz.

– Vallahi Hoca Efendi, dediler, imtihanı sonradan ayın 18’ine aldılar. Biz bu mektubu yazdık, sınava girenlere bildirdik. Ama senin mektup adresine varmamış, bize geri geldi. Postacı mektubun arkasına “Bu sokakta aranan şahıs bulunamadı. İade.” Diye yazmış.

– Peki ben ne yapayım şimdi?

– İmtihan Diyanette, git muâvine söyle, belki seni alırlar. Bu mektubu da al.

Saat 12’ye geliyordu. Yahut 12’yi birkaç dakika geçmişti. Hemen Reis muavinine çıktım. Heyecanlı heyecanlı:

– Efendim, ben de imtihana girecektim. Fakat bana, imtihanın ayın 21’inde olduğunu söylediler. Sonradan ayın 18’ine alındığına dair mektup yazmışlar. Mektup bana gelmeden geri çevriliyor, müftülüğe iade ediliyor. İmtihandan haberim yoktu. Lütfen beni de imtihana alın.

– Git müşavereye seni de alsınlar.

Müşavereye girdim. İmtihan bitmeğe yakındı. Müşavere Hey’eti üyelerine;

– Efendim, ben imtihan tarihini bilmiyordum.... diye yukarıdaki gibi izah ettim. Bir Şehid Oral Bey vardı.

– Olamaz, alamayız diye diretmeğe başladı. Ben rica ediyorum, o reddediyor.

Hemen muavin içeri girdi. Ona sordu:

– Efendim bu çocuk geç geldi.

– Olsun olsun, onu da alın. Bilmiyormuş tarihi. Verin soruları, o da yazsın.

Oturduk imtihan masasının başına, soruları güzelce bir cevaplandırdım. Bir hutbe vardı. Onu da yazdım, çıktım. Üç gün sonra ilan edilen sonuçta birinci gelmiştim.

Sınava girenlerden biri öteki arkadaşları da etkileyerek muavine çıkmışlar:

– Efendim bu imtihan usulsüzdür. Bu arkadaş imtihana geç geldi. Soruları öğrendi, girdi. Bu imtihana itiraz ediyoruz. Bu imtihan lağvedilsin, yeniden yapılsın.

Sabahleyin müftülüğe gittim. İmtihanın lağvedildiğini söylediler. Kâtip Ahmet:

– Hep senin ekmeğinle o Kayserili … uğraşıyor, dedi.

Bir öteki: – Muavine git söyle, dedi, efendim imtihan niçin lağvediliyor? Ben kaç defa imtihana girdim, birinci geldim. Gerçi tekrar imtihana girmek benim için bir şey değil ama ortada bir sebep yok.

Ben de doğruca Reis Muavini Prof. Adnan Erzi’ye çıktım.

– Buyur, dedi.

– Efendim dedim, imtihan lağvedilmiş. Geç gelmekte benim kabahatim yok.

– (Kızarak) Senin yaptığın doğru değil oğlum, bak bir imtihan senin yüzünden bozuldu.

– Ben ne yaptım ki efendim?

– Bilmem, tekrar imtihana gireceksin. O sana gelen ve seni bulamayan mektubu da zayi etme. Eğer söylediklerin doğru çıkmazsa sen bir daha bu dairede vazife alamazsın. Burası her şeyden önce dürüst insan ister.

– Efendim beni galiba size yanlış anlatmışlar. Ben dürüstlükten asla ayrılmadım. Şimdiye kadar bir defa kopya çekmiş insan değilim. İmtihan olmaktan korkmuyorum, fakat size, bana karşı yanlış bir kanâat hasıl olmuş, ona üzülüyorum.

– (Bağırarak) Ne yanlış kanâat olacak oğlum?! Seni imtihana almıyorlardı. Ben seni himaye ettim, imtihana aldırdım.

– Teşekkür ederim efendim ama...

– Bilmem, imtihan lağvedilmiştir. O sana gönderilen mektubu da kaybetme, sonra başın ağrır. Tekrar imtihana gireceksiniz.

– Peki efendim.

Çıktım. Bu adamın sözleri kalbime bir ok gibi saplandı. Açıkça beni yalancılıkla, kalpazanlıkla suçluyordu. Oysa hile, hud’a, yalan dolan benim karakterimden çok uzaktı. Kötülükten, yalandan nefret eden bir insandım. Çok üzüldüm. Rüyamı anımsadım. Çevremde birkaç kez dolaşan iri kara yılan bu olayı temsil ediyordu. Ama zararsızdır, dedim, avundum. Ayaklarıma dolanmaya çalışan küçük yılanlar da şikâyetçi rakiplerdi. Ama onları da çiğnemiş geçmiştim.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş