YÜCE KUR’ÂN’IN ÇAĞDAŞ TEFSÎRİ (2) |
Salı, 16 Nisan 2024 00:00 | |||
YÜCE KUR’ÂN’IN ÇAĞDAŞ TEFSÎRİ (2)(...dünden devam) Bunu bizzat gördük, denedik, yaşadık. Fakültede öğrencilerime Meâl dersi okuturken özellikle “قُلْ: Söyle” emrinin veya “İnneke: Sen” biçimindeki hitâbın geçtiği yerlerde öğrenciler bu kelimelere “Ey habîbim söyle...” diye mânâ veriyorlardı. – Oğlum, bak, o senin söylediğin “Ey habîbim” sözü şu “Kul: Söyle” veya “İnneke: Sen” kelimelerinde var mı? – Hayır. – Kul, ne demektir? – Söyle, demektir. – O zaman sen ne diye âyette olmayan sözleri âyete yüklüyorsun? Buna hakkın var mı? Burada ilk muhâtab Hz. Muhammed olsa bile, tek muhâtab o değildir. Kur’ân’ı okuyan herkes bu sözlerin muhâtabıdır. Meselâ “أقِمِ الصَّلاةَ: Namazı kıl!” hitâbı sadece Hz. Muhammed’e mi yöneliktir. Bu âyeti okuyan herkes, bu emrin muhâtabıdır. O zaman ne diye bu hitâbı sadece Hz. Muhammed’le sınırlayalım ve âyette olmayan “Ey habîbim, sevgilim, resûlüm” sözlerini âyete yükleyelim? Hitâb, Melek elçi aracılığı ile Allah’tan Peygamber’edir. Yücelerden emirde “Sevgilim” gibi sıfatlar uygun düşmez. Rab kuluna emir verir. Hz. Muhammed, Rabbin, itâatkâr kulu ve elçisidir. O makama uygun hitâb, “Söyle!”dir ve âyetler de böyle yüce, kesin buyruk şeklindedir. Bazen Kur’ân’ı tahrîf ölçüsüne varan yorumlar, hep bu çevre ile geleneklerle şartlanma sonunda âyetlere yüklenmektedir. Nitekim bu şartlanmalardan kaynaklanan anlam saptırmaları, meâllere bol miktarda yansımıştır. Bir örnek olmak üzere Üniversite öğretim üyelerinden oluşan bir kurulun hazırladığı ve son olarak Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi İdaresince bastırılan Meâlde, Bakara 62. âyete verilen anlamı zikredeceğim: “إنّ الّذين آمَنُوا وَالّذينَ هَادوا...” âyeti, adı geçen meâlin birinci baskısında: “Şüphesiz senden evvel peygamberlere iman edenler, yani Yahûdîlerden, Hıristiyanlardan ve Sabiîlerden Allah’a ve âhiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfât vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi, onlar üzülmeyeceklerdir.” mânâsı verilmiştir. Burada âyette olmayan “Senden evvel peygamberlere... Ve yani” sözleri ilâve edilerek âyet çarpıtılmıştır. Daha sonra meâli yapanlar biraz insâfa gelerek ilâveyi azaltmışlar, sade “yani” ilâvesiyle şöyle yapmışlar: “Şüphesiz iman edenler; yani Yahûdîlerden...” Bu son haliyle de yine âyet, asıl anlamından saptırılmıştır. Çünkü âyette olmayan “yani” tefsîrini koyunca korku ve üzüntüye uğramayanların: sadece Yahûdî, Hıristiyan ve Sâbiî inanırlar olduğu anlaşılır. Müslümanlar âyetin müjdelediği âhiret ödülünden yoksun kalırlar. Bu tür katmalar ve tefsîrler düpedüz tahrîftir. (devamı yarın..)
|