İSRAİL’İN FİLİSTİN’DE YAPTIĞI ZULÜM HİÇBİR DİNE VE VİCDANA SIĞMAZ (22) |
Çarşamba, 22 Kasım 2023 00:00 | |||
İSRAİL’İN FİLİSTİN’DE YAPTIĞI ZULÜM HİÇBİR DİNE VE VİCDANA SIĞMAZ (22) (...dünden devam) 2000 yılının Eylül ayı başlarında Türkiye’de herkesi hayrete düşüren bir olay oldu. Trabzon’da 117 yaşında iken vefât eden bir zâtın cenâze namazında, 70 yaşındaki oğlu ile 6 yaşındaki oğlu birlikte namaza durmuştu. 100 yaşında iken genç bir kadınla evlenmiş olan bu zâtın, 111 yaşında iken dünyâya gelen oğlu, babasının vefâtında 6 yaşında bulunuyordu. Hemen bütün televizyon kanallarının, cenâze törenini verdiği bu olay, izleyenleri hayrete düşürmüştü. Spiker, kocasından en az 60-65 yaş genç olan hanımına, niçin yüz yaşında biri ile evlendiğini sordu. O da saygınlığından dolayı onunla evlendiğini ve onunla evlenmekten mutlu olduğunu söyledi. Hz. Zekeriya’nın duâsının kabul edilişini, onun bütün gönlüyle Allah’a yönelerek duâ etmesine bağlayan Tantâvî, içtenlikle yapılacak duâların kabulü hakkında psikolojik bir açıklama getirmektedir: “İnsan, düşüncesini tam anlamıyla bir yöne yöneltirse o işi başarır. Başarı için insanın kendisine inanıp güvenmesi gerekir. Zekeriya, Allah’ın lütfuna inanarak bütün gönlüyle yöneldiği için duâsı kabul edilmiştir. Batılı araştırıcalara göre insanın, düşüncesini sadece bir sâat için bir noktada yoğunlaştırması, kalben tam yönelim olmadan onu elde etmek için günlerce çalışmasından iyidir. İşte Peygamber (s.a.v.) “Eylemler, niyetlere göre değerlendirilir.” (Buhârî, Vahy: 1; Müslim, İmâret: 33), hadîsi ve Allah’ın, kulunun kendisi hakkındaki zannı üzere olduğunu belirten “Ben, kulumun, benim hakkımdaki zannı üzereyim. Kulum beni nerede anarsa ben oradayım...” (Müslim, Tevbe: b. 1, h. 1) meâlindeki kutsal hadîs de bu gerçeği anlatmaktadır. Tantâvî, daha sonra Muhyi’d-dîn ibn Arâbî’nin Futûhât’ından şu sözleri aktarıyor: “Zekeriya gibi, olgunluğun, irâde ve azmin doruğuna çıkmış bir insan görmedim. Çünkü o, kadınların efendisi, iffetli Meryem’i o yüksek sıfatta ve huyda görünce içine bir çocuk sahibi olma hevesi düştü de bütün düşüncesiyle Allah’a yöneldi, düşüncesini sadece Meryem’in hali üzerinde yoğunlaştırarak Allah’a duâ etti. Allah da kendisine Meryem’in sıfatlarını taşıyan bir çocuk lütfetti. Yüce Allah o çocuğu ‘seyyid, hasûr ve sâlih bir peygamber’ olarak niteledi. Zekeriya’ya verilen çocuğun sıfatları, Zekeriya’nın, Meryem’de gördüğü sıfatlara uygun oldu...” (el-Cevâhir fî Tefsîri’l-Kur’ân: 2/116) Kendisinin eceliyle öldüğü yanında, girdiği ağaç kovuğunda ağaçla birlikte biçildiği rivâyeti de vardır: Filistin vâlîsi Yahudî Herodes, eylemlerini eleştiren Yahyâ’yı öldürmeğe karar verdiği zaman, oğlunu kurtarmağa çalışmış olan Zekeriyyâ, kendisinin de ölüm fermanı çıkınca kaçtı; bir ağacın kovuğuna saklandı. Vâlî’nin adamları onu, kovuğuna saklandığı ağaçla birlikte ikiye biçtiler (Encyclopedia Britanica, John the Baptist maddesi, 5/594). Kitâb-ı Mukaddes’te, Kral Darius zamanında peygamber olarak görevlendirildiği belirtilen Zekeriyyâ, Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılan, Yahyâ’nın babası Berekyâ’nın oğlu Zekeriyyâ’dan ayrıdır. Çünkü bu adı taşıyan üç Pers kralından sonuncusu (M. Ö. 335-330) yıllarında hüküm sürmüştür. Oysa Kur’ân’da ve İncîllerde anlatılan Zekeriyyâ, Hz. Îsâ’nın teyzesinin kocası olup Îsâ ile çağdaştır. Luka’ya göre Zekeriyyâ, Abiya takımından bir kâhin, karısı da Harûn soyundan, Hz. Meryem’in kız kardeşi Elisabet idi (Luka: 1/5). Peygamberliği (din adamlığı) da M. Ö. I. yüzyılda olmuş “Mezbah ile Heykel arasında öldürülmüştür.” (Luka: 11/51) (devamı yarın..)
|