CANLARI İZLEYİP KORUYAN MÂNEVÎ GÜÇLER (4) PDF 
Cumartesi, 04 Mart 2023 00:00

CANLARI İZLEYİP KORUYAN MÂNEVÎ GÜÇLER (4)

 (...dünden devam)

Gerçekten araba zikzak yaparken veya geri dönerken herhangi bir yönden bir araba gelmiş olsaydı, çarpışıp ezilirdik. Yahut araba şarampollara girerken devrilseydi, veya hemen önünde durduğu kayaya çarpsaydı, çok kötü bir sonuca uğrardık. Bizi o durumdan kurtaran, Allah’ın emrindeki rûhânî güçlerdi. Allah’a binlerce şükrettik.

1983 yılı Haziran ayında da Yalova’ya giderken, İstanbul yolunda yağmur yağıyordu. Bolu yakınlarında kavisli ve meyilli bir yerde arabalarla dolu yol, yağmurdan kaygan bir hal almıştı. Kayıp şarampola girmiş bir arabanın yanından geçmiştik ki bizim arabamızın da tekeri kaymağa başladı. O sırada sağımdaki bir TIRı geçmeğe çalışıyordum. Zikzak yapınca araba neredeyse TIRın altına girecek ve hepimiz ezilecektik. Fakat Allah’ın kudreti bizi korudu, araba tam TIRın altına gireceği sırada durdu. Karşıdan gelen arabalar da durdular. Böylece kurtulduk. Oğlum Muharrem dedi ki:

– Baba, bu keramet değil mi? Allah bizi TIRın altına girip ezilmekten kurtarıyor? Kerâmet başka nasıl olur?

Allah’a binlerce ve binlerce şükrolsun. İnsan böyle dar zamanlarda Allah’a daha bir gönülden ve bütün içtenliğiyle yalvarıyor: “Gemiye bindikleri zaman (bir fırtınaya yakalanıp tehlikeli bir durumla karşı karşı kalınca) dini yalnız Allah’a hâlis kılarak O’na yalvarırlar. Fakat (Allah) onları kurtarıp karaya çıkarınca hemen O’na ortak koşarlar.” (Ankebût: 85/65)

Şimdi biraz daha gerilere gidip, maddî açıdan sıkıntı içinde bulunduğum talebelik yıllarımdan bir anımı anlatacağım:

Yıl 1961, Ankara İlâhiyat Fakültesinin birinci sınıfında öğrenciyim. İkişerefeli Câmiine de imam olarak atandım. Şubat ayı idi. Câmi civarında 125 liraya iki gözlü bir ev kiraladım. Göreve başlayalı henüz iki gün olmuştu, Ramazan da girdi. Talebelik ma‘lûm, biraz sıkıntım var ama kimse durumumu bilmiyor. Cemâati de tanımıyorum.

Bir gün akşama doğru eve geldim. Hanım, Bekir Bey adında birinin bir taşıyıcı ile, Ramazana yetecek kadar erzak göndermiş olduğunu söyledi. Bekir Bey, cemâatten biri, yeni tanışmışız. Benim evimin durumunu bilmediği gibi henüz adımı da bilmiyor.

Ertesi sabah namazında Bekir Bey’i gördüm:

– Amca, beni çok mahcûbettiniz, niçin onları gönderdiniz, ben cidden çok utanıyorum, dedim. Adam ağlamaklı bir sesle dedi ki:

– Hayır, sen hiç mahcubolma. O senin kendi nasîbin. Ben bu gece sahurdan sonra yattım, şöyle bir ses işittim:

– Süleyman Efendi’ye erzak gönder!

Senin adının Süleyman olduğunu bilmiyordum;

– Süleyman Efendi kim? dedim.

– Canım bu câmi‘in hocası Süleyman Efendi, dediler.

Uyanınca bunun bana verilmiş bir görev olduğunu anladım. Sen onları kabul etmekle beni ne kadar memnun ettiğini bilemezsin. Çünkü kabul etmeseydin, bana verilmiş olan ma‘nevî bir görevi yapamamanın üzüntüsü içinde kalırdım.

Şimdi Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan bu zâtın, nûr içinde yatmasını dilerim.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş