MUTASAVVIFLAR ARASINDA GÖRÜLEN BAZI HATÂLI DÜŞÜNCE VE HAREKETLER (1) PDF 
Cumartesi, 08 Ekim 2022 00:00

MUTASAVVIFLAR ARASINDA GÖRÜLEN BAZI HATÂLI DÜŞÜNCE VE HAREKETLER (1)

Gerçek tasavvuf yolunda şerîat esastır. Şerîatin bütün emirlerine uymak, baş gayedir. Zaten tasavvufun ehl-i sünnet arasında revaç bulmasının yegâne âmili, tasavvuf erbabının şerîate daha şuurlu ve içten bağlılıkları, ibadeti duyarak yapmalarıdır. İlk mutasavvıflar, şerîatin emirlerini ihmal edenlere müsamaha etmemişler, aşırı sözler söyleyenleri hoş karşılamamışlardır. Büyük mutasavvıf yazarlar, tasavvuf erbabı arasında baş gösteren şer'a aykırı iddiaları, tutum ve davranışları bir bir göstermişler, tasavvuf yolunda gitmek isteyenleri uyararak böyle hatâlara düşmekten korumağa çalışmışlardır. Onlara göre önce şerîati bilmeli, sonra tasavvufa girmelidir. Serî es-Sekatî yeğeni Cüneyd'e: "Allah seni bir sûfî muhaddis değil, bir muhaddis sufî yapsın" diye duâ etmiştir. Cüneyd ise: "Bizim yolumuz Kitâp ve Sünnetle mazbuttur. Kim Kur'ân'ı ezberlemez, fıkıh öğrenmezse ona iktida edilmez" ) Subkî, Tabakat: 2/36) demiştir. Bu sözlerde şerîate verilen değer âşikârdır.

İslâm'da ruhbanlık yoktur.

Müslüman, Allah'a karşı vazifesini yapacak, ibadet ve taatinden geri kalmayacak ama dünyasını da tamamen ihmal etmeyecektir. Kur'ân-ı Kerîm, ruhbanlığı yani çalışıp kazanmayı bırakarak bir mabede çekilip sadece ibadetle meşgul olmayı bid'at saymıştır: "İcadettikleri ruhbanlığı biz kendilerine farz kılmamıştık. Allah'ın rızasını arzu ederek bunu çıkardılar ama gereği gibi de uymadılar" (Hadid: 27). Hz. Peygamber de: "Bize ruhbânlık yazılmadı" (Ahmed ibn Hanbel, Musned: 6/226), "İslâm’ın ruhbanlığı cihâddır" (İbn Hanbel, Müsned: 3/82, 266) demiştir.

Bu âyet ve hadiste ifade edilen ruhbanlık, dünyadan tamamen el etek çekmek, hattâ cinsel organını da kestirerek bir tapınağa kapanmak, hiç evlenmemek şeklindeki ruhbanlıktır ki bu, İslâm’da yasaktır.

Müslümanlıkta namaz kılmak, oruç tutmak nasıl bir vecîbe ise çoluk çocuğun nafakasını temin için çalışmak da öyle bir vecibedir. Kur'ân-ı Kerîm: "Allah'ın sana verdiklerinde âhiret evini ara, dünyadan da nâsibini unutma" (Kasas: 77), "De ki: Allah'ın, kulları için çıkardığı Allâh'ın süsünü ve güzel rızıkları kim haram etti? De ki: Onlar, dünya hayatında mü'­minlere mahsustur, âhirette de tamamen mü'minlerindir" (A'râf: 32) demektedir. Hz. Peygamber de:

"Sizin hayırlınız, dünyası için âhiretini, âhireti için dünyasını terk etmeyeninizdir" (İbnu'l-Cevzî, uydurma olduğunu söylemiştir (Feydu'l-Kadîr: 3/499)) demiştir.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş