KERÂMET (4) PDF 
Pazartesi, 26 Eylül 2022 00:00

KERÂMET (4)

(...dünden devam)

Bu hususta Nesefî'nin Akaidiyle Sa'deddin Taftâzânî'nin buna yazdığı şerhten birkaç satır çevirelim:

"(Velîlerin kerâmetleri haktır). Velî, Allah'ı ve sıfatlarını mümkün olduğu kadar bilen, taate uyan, günahlardan kaçan, lezzet ve şehvetlere düşkünlükten yüz çeviren kimsedir. Onun kerameti, peygamberlik davasına kalkışmadan yaptığı, olağanüstü bir şeydir. Eğer olağan üstü şey, iman ve salih amelle beraber bulunmazsa istidrac olur; peygamberlik davasıyla beraber yapılırsa mu'cize olur.

"Kerametin hak olduğuna delil çoktur. Bu hususta sahabe ve tabiundan inkârı mümkün olmayacak, tevatür derecesinde sözler nakledilmiştir. Bunların ayrıntıları âhâda (fert haberlerine) dayanırsa da esası herkesin birleştiği bir meseledir. Kur'ân-ı Kerîm de kerametin, Meryem'den ve Süleyman Aleyhisselâm'ın arkadaşından zuhur ettiğini haber vermektedir. Bir şey vukubulduktan sonra artık onun caiz olduğunu isbata hacet yoktur... Az zamanda uzak mesafeyi kat'etmek, Âsaf ibn Berhi­ya'­nın yaptığı gibi uzak mesafeden Belkis'in tahtını getirmek, (ihtiyaç zamanında yiyecek, içecek ve giyecek bulmak), suda yürümek, cemad, hayvan ve diğer eşyanın konuşması haktır. Ömer(r.a.), Nihavend'deki ordusunun kumandanına: "Ey Sâriye, dağa bak, dağa!" bağırarak onu dağın arkasından çevirmekte olan düşmana karşı uyarmış ve Sâriye de uzak mesafeden onun sesini duymuştur. Halid (ra) zehir içmiş, zehir kendisine tesir etmemiştir. Ömer(r.a.)ın yazdığı mektup üzerine (önceleri taşıp araziyi basan) Nil nehri (doğru dürüst) akmıştır. Bunun misalleri sayılamayacak kadar çoktur.

"Evliyâdan, olağanüstü şeylerin vukuu caiz olsa mu'cizeye benzer, peygamber ile peygamber olmayan birbirinden ayırdedilemez" diyerek kerameti inkâra kalkışan mu'tezileye karşı müellif şu cevabı veriyor: Keramet, elinden zuhur eden kimse için keramet; tabi olduğu peygamber için mu'cizedir. Çünkü o kerameti onda zuhura getiren yine peygamberdir. Zira veli, ancak dinine sarılmak, peygamberinin doğruluğunu diliyle ve kalbiyle ikrar etmekle, onun emir ve yasaklarına uymakla velî olur. Eğer velî istiklâl i'lân eder, peygambere uymadığını söylerse velî olmaz. Onun elinden böyle bir şey zuhur etmez.

"Hâsılı gerek peygamberin kendisinden, gerekse ümmetinden bir fertten zuhur etsin, olağanüstü olay, peygambere nisbetle mu'cize, velîye nisbetle keramettir" (Sa'deddin Taftâzânî, Şerhu Akaid, s. 61-62).

***

 

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş