San’a nüshası en eski nüsha mı? *** Günahın ve kötülüğün cezası ancak dengi bir cezadır ...
Mayıs - 2012

San’a nüshası en eski nüsha mı?

Hocam bir ateist şöyle bir iddiada bulunuyor. En eski Kur’ân Puin'in dediği gibi "San’a Mushafı" olup, 705-715 yılları arasında hüküm sürmüş olan I. Melik döneminden kalmadır. Bu doğru mudur hocam? Ali Gürbüz

Cevap: Bu iddialar hep insanları Kur'ân'dan kuşkuya düşürmek için ortaya atılmaktadır. San'a'da bir cami’de tesadüfen bulunan Mushaf, Hz. Peygamber'in vefatından takriben 60 yıl sonraya tarihlenir. Bulunan bu Kur'ân, Hz. Osman tarafından derlenip yazdırılmış bulunan Mushaflara uymaktadır. Osman döneminde yazılmış olan Mushaflardan bir tanesini ben Taşkent'te görmüştüm. Bir tanesi de Topkapı Sarayında, Mukaddes Emanetler kısmında bulunmaktadır. Çünkü Hz. Osman dönemi 644-656ya kadar sürer. 656 tarihinde vefat eden Halife Osman ibn Affan (d. 580 - ö. 17 Temmuz 656) Dört Büyük Halifenin üçüncüsü olup 644 yılından 656'da ölümüne kadar, 12 yıl halifelik yapmıştır; Dört Büyük Halife'den en uzun süre halifelik yapan odur. Aynı zamanda Hz. Peygamber’in ardı ardına iki kızıyla evlenmiş bulunan Hz. Osman'ın künyesi Ebû Abdullahtır.

Kur'ân zaten Peygamber döneminde yazılmıştı ama henüz Kitap halinde derlenmemişti. Ebubekir zamanında dağınık vaziyette bulunan Kur'ân parçaları derlenip bir araya getirildi. Osman zamanında da Ebubekir Mushafı esas alınarak yeniden titiz bir çalışma ile derlenip dört veya altı nüsha olarak yazıldı. Bir karışıklığa meydan vermemek için özel nüshalar yakıldı ve bu resmi nüsha İslam başkentlerine gönderildi. Birisi Medine'de kaldı ki işte bu Medine nüshasına El-İmam (esas Mushaf, Ana Mushaf) denildi.

Hz. Osman’ın şahadetinden önce okumakta olduğu söylenen ve Topkapı Sarayında bulunan Mushaf, Eski Diyanet İşleri Başkanlarından Sn. Dr. Tayyar Altıkulaç tarafından güzel bir tetkik ile birlikte yayına hazırlanmış ve Diyanet Vakfı tarafından bastırılmıştır.

 


 

Günahın ve kötülüğün cezası ancak dengi bir cezadır ...

Hocam bir Müslüman, başka bir Müslüman’ı kendini savunmak için ya da namus davasına ya da alacak verecek davasına ya da başka bir sebepten ötürü haklı ya da haksız yere öldürse kātil olan insan tevbe etmeden ölürse yani bir nevi kendini haklı görerek ve pişman olmadan ölürse cezasını çektikten sonra cehennemden çıkar mı? Celal Kara

Cevap: Yalnız günahkâr Müslüman değil, bütün insanlar dünyadaki eylemlerine göre hak ettikleri cezalarını çektikten sonra cehennemden çıkarlar. Ebedî (sonsuzca) ceza Allah'ın şefkat ve merhametiyle bağdaşmaz. Çünkü Cenabı Mevlâ Yunus Suresinde ve başka surelerde "Kötülüğün cezasının, dengi bir kötülük olduğunu" buyurmaktadır. Ömrü küfürle geçmiş olan bir insanın günahı ne kadar büyük olsa da sonsuzca azap olmaz. Çünkü sonsuzca azap, yapılan kötülüğe çok çok fazla ceza vermek demektir ki Kur'ân'ın "Kötülüğün cezasının, ancak dengi bir kötülük olacağa" prensibine aykırıdır. Zira suçu cezalandırmak Allah'ın adaletinin gereğidir ama suça hak ettiğinden fazla ceza vermek zulümdür. Allah zulümden münezzehtir: "Allah kullarına zulmedici değildir." Yüce Allah buyurur: "Kim iyilik getirirse, ona o(getirdiği)nin on katı ödül vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır, onlar haksızlığa uğratılmazlar." (En'âm: 160)

Yapılan iyiliği hak ettiğinden fazlasıyla ödüllendirmek Allah'ın lütuf ve ihsanının gereğidir. Allah'ın lütuf ve ihsanının sonu yoktur. Yüce Allah buyurur: "Güzel davrananlara daha güzel karşılık ve fazlası var. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de horluk. İşte onlar cennet halkıdır, orada ebedî kalacaklardır. Kötü işler yapanlara da (yaptıkları) kötülüğün aynen cezâsı verilir. " (Yunus: 26-27)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş