Yolcu namazı
Cumartesi, 11 Haziran 2011 01:00

Yolcu namazı

a) Hocam bir adam emekli olduğunda kalmayı planladığı yer (karısının memleketi, kadının 2 ablası bir abisi var) (ev, kadının babasına ait) 90 km.den uzaksa ve oraya genelde 1-2 ayda bir 2-3 günlüğüne gidiyorlarsa bu durumda seferi olurlar mı? Namazlarını ya da kurban ibadetini seferilere uygun yapabilir mi?

b) Ya da birisi babasının yazlığına senede 1 veya 2-3 defa birkaç günlüğüne gittiğinde aynı durum geçerli midir? (yazlık adamın babasına, adamın babası ve annesi yazlığa senede birkaç defa gidip geliyor ve senede 2-5 ay kalıyorlar genelde, adam evin tek çocuğu ve evin yanında ufak bir bahçeye sahip)

c) Hocam yukarıda yazdığım insanlar yukarıda yazdığım yerlere diyelim ki cumartesi sabahı vardılar ve 2 hafta sonra cumartesi sabahı ya da pazar sabahı esas memleketlerine dönmeyi planladılar (pazar dönme ihtimalleri daha fazla ama kesin değil % 70-80 ihtimal var diyelim mesela) bu durumda ne yapmaları lazım?? Ahmet Ay

Cevap: Misafir, yolcu demektir. Misafirin karşıtı "mukîm"dir. Sefer ve müsaferet yolculuktur. Bunun karşıtı, "hazar" ve "ikamet'tir. Sefer, belirli bir mesafeye gitmektir. Orta bir yürüyüşle üç günlük, yani on sekiz saatlik mesafeyi aşmak, seferdir. Senenin en kısa günlerinde üç günlük yola giden misafir sayılır. Orta yürüyüş, kafile devesi ve yaya yürüyüşüdür.

Seferde mesafe, kafile devesi veya yaya yürüyüşle günde altı saat yürümek şartıyla üç günlük yol kabul edilmiştir. Yürüyüş orta bir yürüyüş olacaktır.

Çok acele veya çok yavaş yürüyüş mu'teber değildir. Faraza yaya üç günde gidilecek yolu uçak ile beş dakikada gitmiş olan, yine seferi sayılır. Veya yaya üç günde gidilecek yolu kağnı arabasıyla beş günde giden de yine seferi olur.

Bugünkü ölçülerle bu mesafe, 80,640 km'dir ki takriben 81 km. kabul edilir.

İnsan bir şehirde otururken çoluk çocuğunu nakletmeden başka bir şehirde de ayrıca evlenmiş olsa, her iki şehir de kendisinin asıl vatanı olur, hangisine varsa mukîm sayılır.

Şimdi siz eşinizin evine gittiğinize ve orada rahatınız temin edildiğine göre namazı kısa kılmaya gerek yok, mukim sayılırsınız ve tam kılarsınız. Zaten namazı kısa kılmak Hanefi dışındaki mezheplere göre bir ruhsattır. Tam kılmak daha iyidir.

Dikkat! Değerli okurlarım, doğrusunu isterseniz Kur'ân’a göre namazın kısa kılınacağı seferler, güvenlikli yolculuklar değil, savaş ve korkulu yolculuklardır. Çünkü Kur’ân Nisa Suresinin 101-102’nci âyetlerinde bunu gayet açık olarak belirtmektedir:

101- Yeryüzünde sefere çıktığınız za­man in­kâr edenlerin size bir kötülük yapma­larından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yok­tur. Muhakkak ki kâ­firler, sizin açık düşmanınızdır.

102- Sen de içlerinde bulunup onlara na­mazı başlattığın za­man onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun ve silâh­larını da yanlarına alsınlar. (Namazda olanlar), secde edince ar­kanıza geçsinler; bu kez na­maz kılmayan öteki bölük gelsin, seninle be­raber namaz kılsınlar, korunma(tedbir)lerini ve sil­âh­larını da alsınlar. İnkâr edenler istediler ki siz silâhlarınızdan ve eşyanız­dan gaflet et­seniz de birden üzerinize bir baskın yapsa­lar….”

101’nci âyet, yolculuk esnasında düşman saldırısından veya herhangi bir tehlikeden korkulduğu takdirde namazın kısaltılmasında bir günah olmadığını belirtmektedir. Âyette, "Üzerinize günah yoktur" cümlesi, farziyyet bildirmez, cevaz ve ruhsat (izin ve müsaade) belirtir. Ama tehlike yoksa tam kılmanın daha iyi olduğu anlaşılır. Zira yapılmasında günah olmayan eylem, izin verilen eylemdir. Ama bu söylemden bunu yapmamanın, yani namazı kısaltmayıp tam kılmanın daha iyi olduğu anlaşılır. Savaş, korku sebebi olduğu gibi canavar saldırısı, yılan akrep gibi zararlı haşerat saldırısı ve benzeri durumlar da namazı kısaltma sebebi olur. Nitekim Hz. Osman da Mina'da namazı tam kılmıştır. İbn Abbâs'a göre korku namazı bir rek'attır. Çarpışma esnasında yalnız bir tekbir dahi kâfi gelir.

Nisa: 102’nci ayet de savaş durumunda Peygamber’in arkasında namaz kılmak isteyen topluluğun uygulayacağı kısaltma eylemi açıklanmaktadır. İki bölüğe ayrılan cemaatin her bölüğü, Peygamber’in veya büyük imamın, komutanın arkasında bir rek’at kılar. Demek ki namazın tamamı iki rek’attir. Her bölük, Peygamber’e uyup sadece bir rek’at kılar. Peygamber veya büyük imam ise iki rek’at olan namazı tam kılar. Öyle anlaşılıyor ki bu âyet indiği zaman namazlar ikişer rek’atli idi. Daha sonra Peygamber Aleyhisselâm kendi ictihadıyla kıldırdığı öğle, ikindi ve yatsı namazlarını dört rek’ate çıkarmıştır.

Gerçi tefsirciler Peygamber’in arkasında bir rek’at kılanların, nöbeti devreldıktan sonra yerlerinde birer rek’ak daha kılacakları hakkında rivayetler sevk ederlerse de (Müslim, Birr: b. 8, h. 68; Ebû Dâvûd, Edeb: 39) âyette herkesin kendi yerinde bir rek'at daha kılacağına dair bir hüküm yoktur ve zaten böyle bir durum savaş mantığına da aykırıdır. Nitekim âyetin devamında düşmanın, saldırı için fırsat kolladığı, düşman saldırısına karşı uyanık ve tedbirli olmaları mü'minlere emredilmektedir. Âyetten anlıyoruz ki bu kılış tarzı, bir kısaltmadır. Âdeta önceki âyetin izahıdır. Cemâat halinde imam iki rek'at, cemâat ise bir rek'at kılar. İmamın iki rek'at kılması da bütün askerlere namaz kıldırmak içindir. Böylece askerlerin hepsi, büyük imamın, büyük komutanın arkasında namaz kılmış olur. Zaten İbn Abbâs'a göre korku namazı, bir rek'attır. Âyet de İbn Abbâs'ın görüşünü güçlendirmektedir.

Âyet, savaş seferinden söz etmekle beraber diğer seferlerde de namaz kısa yani ilk farz kılındığı hali üzere kılınır. Ancak bu seferin uzunluğu üzerinde hayli görüş ayrılıkları vardır: Kimi, âyetin açık anlamına göre mesafe söz konusu olmadan, kısa, uzun her türlü yolculukta namazın kısa kılınabileceğini, kimi üç mil yahut üç fersahlık kimi bir günlük, kimi iki günlük, kimi üç günlük mesafeyi, sefer mesafesi kabul etmiştir. Kimine göre de yaya ya da deve yürüyüşüyle üç gün-üç gecelik mesafe gerekir. Esasen sefer mesafesini belirleyen açık bir hadîs yoktur. Rivayetler arasındaki ihtilâflar, bu çeşitli görüşlerin doğmasına neden olmuştur. En doğrusu, kendisine yolculuk denebilecek bir yere giden kişi, namazı kısa kılabilir, orucu da yiyebilir. Köyünün, kentinin evlerini geçmekle de seferîlik başlar.