AMÎN KELİMESİNİN KÖKENİ HK. (2) |
Salı, 09 Mart 2021 00:00 | |||
AMÎN KELİMESİNİN KÖKENİ HK. (2)(...dünden devam) Mücahid de kelimenin, esasında Allah’ın isimlerinden olduğu kanatindedir. (bk. Lisânü’l-ʿArab, “emn” md.). Kur’an’la hadislerde Allah’ın böyle bir ismine rastlanmamasına karşılık Eski Ahid’in bir cümlesinde Allah kastedilerek Amen adının kullanılmış olması (İşaya: 65/16) Mücahid’in bu görüşü Kitap ehlinden aldığı ihtimalini güçlendirmektedir. Bugün Kitâb-ı Mukaddes’te “gerçeğin tanrısı” şeklinde tercüme edilerek kullanılan bu ismin menşei tesbit edilememiştir (IDB, I, 105). Halbuki Firavunlar devrinde Mısır’ın baş tanrısı olan Amûn veya Amana “görünmez gerçeklerin tanrısı”dır ve Mısırca imn “inanmak, güvenmek, emin olmak” kökünden gelen amûn/ amana kelimesi de aynen İbrânîce amen ve Arapça âmin/emîn gibi “içinde şüphe ve korku bulunmayan, güvenilir, inanılır” anlamını taşımaktadır (bk. IDB, I, 114). Yahudîlerin, bu görüşü, dört asır aralarında yaşadıkları Mısırlılardan almış olmaları kuvvetle muhtemeldir. Çünkü Mısırlıların baş tanrısı Amûn/Amana’dır. Yahudiler, asılarca aralarında yaşadıkları Mısırlılardan aldıkları bu kelimeyi, tek olduğuna inandıkları Allah hakkında kullanmışlar ve böylece Amin kelimesi Kitabı Mukaddes’e girmiştir. Erdem Sargon’a göre “Âmîn kelimesi, köken itibariyle Arapça’ya diğer bir Sâmî dilden geçmiş olmamakla birlikte, dua hâtimesi olmak vasfını Sâmî monoteizminden (vahdet dini) almıştır ve bu durum kelimenin ilk defa Tevrat’ta görülmesinden açıklıkla anlaşılmaktadır. Nitekim Süyûtî’nin Hâris b. Ebû Üsâme’nin Müsned’i ile İbn Merdeveyh’in Tefsîr’inden naklettiği bir hadiste, Hz. Peygamber’in “Bana namazda olsun duadan sonra olsun, Allah tarafından âmîn demek nimeti verildi. Bu, Mûsâ müstesna benden önce kimseye verilmemişti; Mûsâ dua eder Hârûn da âmîn derdi. Siz de duanızı âmîn ile bitiriniz! Bu suretle Allah onu kabul eder” buyurması da (bk. el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr, I, 38) bu görüşü desteklemektedir. Ayrıca Câhiliye Arapları arasında tanrılara karşı yapılan duaların sonunda âmîn denildiğine dair herhangi bir bilginin bulunmaması (bk. İbnü’l-Kelbî, s. 26-53) ve çok tanrılı başka toplumlarda da böyle bir olaya rastlanmaması (bk. ERE, X, 155-213), geleneğin vahdet dininden geldiğini gösteren diğer belirtilerdir.” TDV İslâm Ansiklopedisi, Âmîn maddesi Âmîn kelimesi Kur'ân'da geçmez. Fakat Hz. Peygamber (s.a.v.), imam "ğayri'l-mağdûbi 'aleyhim velâ'd-dâllîn" dediği zaman cemaatin "âmîn" demesini emretmiştir.”İmâm 'âmîn' dediği zaman siz de 'âmîn' deyiniz. Çünkü kimin 'âmîn' sözü, meleklerin 'âmîn'ine rastlarsa onun geçmiş günahları bağışlanır." (Buharî, Ezân, 111, 112, Daavat 64; Müslim Salât 72; Tirmizî, Salât 71; Nesa'î, İftitâh 33; ibu Mâce, İkâme 14...) Ebû Hüreyre'nin rivayetine göre Allah'ın Elçisi, 'ğayri'l-mağdûbi 'aleyhim velâ'd-dâllin'i okuyunca, birinci saftakilerin işiteceği bir sesle“âmin”derdi (İbn Mâce, İkâme 14; Dârimî, Salât, 39). Yalnız kılan da Fâtiha'yı bitirince "âmîn" der. Âmîn: Duâmızı kabul buyur, anlamındadır. Cemaatle namaz kılarken açık okunan namazlarda imam velâ'd-dâllîn deyince Ebu Hanîfe'ye göre cemaat gizlice, Şâfiîye göre açıkça âmîn der. Gizli okunan namazlarda ise imam Fatiha'yı bitirince âmîn der. ***
|