İrlanda Dublin’den Berkin’in demokrasi görüşü
Cuma, 10 Haziran 2011 01:00

İrlanda Dublin’den Berkin’in demokrasi görüşü

Ne askeri, ne de yargısal vesayet, Atatürk’ün dediği gibi “Kayıtsız şartsız demokrasi” başlıklı yazım üzerine Berkin Yaman hafif dozlu bir eleştiri ile demokrasi hakkındaki düşüncesini belirtiyor.

Merhaba Değerli Hocam, Dünkü yazınızı dikkatle ve özenle okudum. İster istemez size yazma ihtiyacı hissettim. Sizin söylediğiniz gibi Türkiye`de `Ne Askeri vesayet ne de yargısal vesayet` evet aynen bu sözünüzün tamamen arkasındayım. Hiçbir şekilde sivil toplumun kendisini idare etmesinin önüne hiçbir şeyin geçmesini kabul edemem. Ama unutulan bir gerçek var ve hakli olarak Cesur bir Aydın olduğunuza inandığım için sizden bu gerçeğin söylenmesini de beklerdim. Ne yazık ki bu gerçeği yazınızda göremedim.

`Sivil Dikta` gerçeği. Mustafa Kemal Atatürk, İttihatçıların askeri ve sivil diktacılığına karşı çok büyük cabalar sarf etmiş ama ne yazık ki ömrü bu ise yetmemiştir. Sonuç olarak kontrol askeri rütbelilere geçmiş darbeler. Muhtıralar olmuş, yaptıkları anayasalar ile güç, belli müddet sonra yargıya geçmiş ve zamanla bunlar tasfiye edilmiş, yerini sivil bürokrat, ilerici aydın kesimine bırakmıştır. ve sonuç olarak sistem sadece el değiştirmiş ama içerik hala aynen devam etmiştir.

Gelişmiş toplumlarda demokrasi ve sivil idare (gerçek bir halk idaresi) 19. yüzyıldan itibaren `müteşebbisler` ile başlamıştır. Bunun sonucunda kulluk dönemi bitmiş yerine ne yaptığını bilen birey gelmiştir. Ama ne yazık ki ülkemizde bu tam tersi olarak islemeye devam ediyor. Askeri ve yargısal vesayet yerini Aydınlara ve siyasi bürokratlara teslim etmiş bu güç yine halktan uzakta olup sadece sivil bürokrat ve onlardan geçinen ilerici aydınlara gelmiştir.

F.M. Albertini bunu şöyle izah eder: yönetimsel görevlere gelince, bunların, seçkinler (aydınlar) için, endüstriden güçlü bir çekiciliği vardır. El emeğinin, yalnız koyluluk ve zanaatkârlık biçimlerini tanıyan dönemlerde değersizleşmesi buna karşılık aydınların görevlerinin yüceltilmesi, bir zamanlar sömürgecinin üstünlüğünü sağlayan mekanizmayı ele geçirme isteği, bu olgunun ana nedenleridir. Aydınların üçüncü dünya toplumunun değişimi de unutulmamalıdır. Oysa gelişmiş ülkelerde bu rolü 19. yüzyılda `müteşebbisler` oynamıştır.` der.

Sonuç olarak hocam, hala feodalizmden kurtulamamış, kulluk dönemi geçiren bir toplumun ve kendileri de bir şekilde kul olan belli bir zümrenin kalkıp da nasıl olur da hoca efendisi ile ağası ile şeyhi ile bağlı bulunduğu kuruluşları ile ve benzerleri ile demokrasi naraları atmalarına inanılır? Aslında sebep ortada. Var olan gücü askeri ve yargı vesayetinden alıp tamamen kendi vesayetleri altına sokmaktır. Ve su an Türkiye`de de bu açık ve net olarak görülmektedir.

Acaba suç halkta mı yoksa halkı kullanarak demokrasi adına gücü eline alan Asker, Yargı, İlerici Aydın ve Bürokratik-Siyasi vesayette mi?” diyor Berkin Yaman.

Tabii doğru söylüyor ama bu seçim sistemi ile tam anlamıyla halk demokrasisi nasıl kurulabilir ki! Bugün milletin temsilcisi sayılan vekilleri gerçekte halk seçmiyor. Parti merkezlerindeki seçkin zümre liste yapıp halka sunuyor ve halk da beğendiği partinin milletvekillerine değil, listesine oy veriyor. Bu sisteme ne derece halk yönetimi denilir ve bu seçilenler halkın mı yoksa parti yönetiminin mi temsilcileri olurlar? Düşünmek gerek.