Tevrat’ın tahrifi sorunu *** Felsefi ve Sünni Tasavvuf arasındaki fark

Tevrat’ın tahrifi sorunu

Selamünaleyküm hocam benim bir sualim olacaktı size, merak ettim, cevap verirseniz çok memnun olurum. Peygamberimiz zamanında tahrif olmamış Tevrat var mıydı varsa neden günümüze ulaşmadı? O nüshalar yok edildi deniyor. Peygamberimiz zamanında tahrif olmamış Tevrat kıssaları var mıydı ve bu nüshalar peygamberimizden sonra tahrif mi edildi, yoksa peygamberimizin zamanındaki Tevrat bugünkü haliyle miydi bu konuda bilgi verir misiniz Allah’a emanet olun. Asena Gözde

Cevap: Peygamberimiz, kendi zamanında bulunan Tevrat'ı saygı ile anar ve Kur'ân'ın da o Kitabı doğruladığı vurgulanır. Kur'ân kimi Yahudilerin, duydukları sözü geveleyip çarpıttıklarını belirtir ama bu ifade ile kasıt, Tevrat'ın kendisini değil, Tevrat âyetlerini istedikleri gibi yorumlayarak çarpıttıkları, bir de Hz. Peygamber'den duydukları sözleri çarpıtarak çevrelerine anlattıklarıdır. Yoksa Tevrat tek nüshadan ibaret değildi. Dünyaya dağılmış Yahudilerin ellerinde Tevrat nüshaları vardı. Hiçbir millet oturup da kendi kitabının âyetlerini değiştiremez. Faraza bir yerde bulunan bir nüshanın âyetleri bozulmuş olsa, öteki nüshalar nasıl bozulacak? Bu tür düşünceler mantık dışı savlardır. Kur'ân'ın doğruladığını bizim uydurma saymamız, asla imanla bağdaşır bir davranış olamaz.

Bu konuda geniş bilgi için "Kur'ân Ansiklopedisi" adlı eserimde "Tahrif" maddesini okumalısınız.


Felsefi ve Sünni Tasavvuf arasındaki fark

Allah razı olsun hocam! Aydınlattınız bizi... Ben Makedonyadanım ve Üsküp şehrinde bir tekkede imam ve hatib vazifesindeyim. Bu dergâhta bize bağlı cemaat var, çünkü ceddim tarikat şeyhlerine bağlı. Fakat bugün tarikatlar o kadar yoldan çıkmış ki bid`atlar küçük kalmış küfre bile davet eden yollar var.

Bu sebepten dolayı bizim de size soracak sorularımız çok. Sizin bizim sorularımıza ayırdığınız zaman içün nasıl teşekkür edebiliriz bilmem... Ne kadar teşekkür etsek bile, azdır! Amma Allahu Teala sizi kendisinin affına mazhar etsin ve makamınız Cennet olsun, ellerinizi öpüyoruz!

Sorucam soru şu: `Felsefi ile sünni tasavvufin aralarında fark nedir? Hangisi doğru yolda? Fazlurrahman’ın kitabında rastladım, deniyor ki Cüneyd Bistamiye: `Bistami kendi mağrurluğunda ölmüş`. (kitap şu an yanımda olmadığından sayfayı yazamam). Bir de, Cüneyd Hallac’ın idam fetvasını imzalamış. Bu gibi ifadelerde sünni ve felsefi tasavvuf ekolleri mi söz konusudur?` - Vesselam.

Cevap:  Cüneyd'in, Hallac'ın idam fetvasını imzalamış olması söz konusu değil. Hallac, vaktiyle Cüneyd'in talebesi idi. Sonra aşırı sözlerinden ötürü Cüneyd onu eleştirmiş, hatta yanından kovmuştur. Ama idam fetvasını imzalaması söz konusu değildir. Zaten idamını ona sormazlar ki. Cüneyd kadı değildi. Fazlurrahman'ın her sözünün doğru olması da gerekmez. Bayezid'e “kendi mağrurluğunda öldü” demiş olmasını ben kabul edemiyorum.

Sizin felsefi ve Sünni tasavvuf sözünüzle kastınız, tasavvufun felsefileşmesi ise fark şudur: İlk mutasavvıflar felsefe ile uğraşmadılar. Zaten o zaman henüz felsefe yaygınlaşmamıştı. İlk mutasavvıfların önem verdiği şey amel yani uygulama, zühd ve takva, tesbih ve tehlil idi. Fakat felsefi tasavvuf, tasavvufun terimlerini geliştirmiş ve açıklamıştır. Özellikle Vahdet-i Vücut görüşünü tasavvufa hâkim kılmıştır ki bunun temsilcisi de Muhyiddin ibn Arabi'dir. Geniş bilgi için İslâm Tasavvufu ve İşari Tefsir Okulu adlı eserlerimi okumalısınız.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş