İLÂHÎ DİNLERİN RUHBİRLİĞİ (25) PDF 
Pazartesi, 07 Eylül 2020 00:00

İLÂHÎ DİNLERİN RUHBİRLİĞİ (25)

(...dünden devam)

– Daha söyleyeyim mi? dedi.

– Evet, dedim.

– Savma‘a(manastır)dan in, dedi.

İndim, bana, içinde nohut bulunan bir dağarcık sarkıttı ve dedi ki:

– Şimdi manastıra gir, oradakiler sana sarkıttığım şeyi gördüler.

– Manastıra girdim, Hıristiyanlar çevremi sardılar:

– Ey hanîfî, Râhip sana ne sarkıttı? dediler.

– Kendi yiyeceğinden bir miktar verdi, dedim.

– Sen onu ne yapacaksın? O bize yaraşır. Kaça satarsın? dediler.

– Yirmi dinara, dedim.

Hemen bana yirmi dinarı verdiler. Şeyhe (râhibe) döndüm:

– Hatâ ettin, dedi, yirmi bin dinâr isteseydin, yine verirlerdi.

O’na (Allah’a) kulluk etmeyenin (yani dünyevî bir amaçla ibâdet edenin) şerefi böyle olursa, yalnız O’nun için kulluk edenin şerefi nasıl olur, bir düşün ey hanîfî, Rabbine dön!” (İhyâu Ulûmi’d-dîn; Telbîsu İblîs: 147-148)

Hucvîrî de İbrâhîm Havâssın şu sözünü aktarıyor: “Bir gün Rûm diyarında (Anadolu’da) yetmiş yıl ruhbanlık kurallarına göre manastırda duran bir rahip gördüm. ‘Hayret, ruhbanlığın şartı kırk yıldır, acaba hangi şeref duygusu bu adamı yetmiş yıl manastıra kapattı? dedim’ ve kendisini görmek istedim. Manastıra yaklaşınca bir pencereyi açıp bana dedi ki:

– İbrâhîm, niçin geldiğini biliyorum. Ben burada ruhbanlık için durmadım. Benim saldırgan bir köpeğim vardı (köpek ile kendi nefsini kastediyor), onu beklemek ve halkı onun şerrinden korumak için burada durdum. Yoksa ben, senin sandığın gibi değilim.

Onun bu sözünü duyunca dedim ki:

– Tanrım, Sen yücesin, sapıklık içinde bulunan bir kulunu da doğru yola iletmeğe, ona sırât-ı müstakîmi ikrâm etmeğe kadirsin!

Rahip:

– İbrâhîm, dedi, neden başkalarını arıyorsun, sen kendini ara, eğer kendini bulursan, onu bekle. Çünkü hevâ (nefis), her gün 360 renk tanrılık elbisesi giyer ve kulu sapıklığa çağırır.” (Keşfu’l-mahcûb, Arapça çeviri, s. 439, Dâru’n-Nehḍa, Beyrut.)

Şa‘rânî’nin, Tabakatında, velâyetin en yüksek derecesine erdiğini söylediği İbrâhîm ibn Usafîr, çoğu kez kilisede uyurmuş. “Hıristiyanlar, Müslümanlar gibi kiliseden ayakkabı çalmazlar.”, “Bana göre gerçek oruç, Hıristiyanlar gibi koyun eti yememektir. Oruç günü koyun ve tavuk eti yiyen Müslümanların orucu, bence bâtıldır” demiştir (Şa‘rânî, Tabakat: 127). Şa‘rânî, 924 (1535) yılında vefat eden bu şeyhin sohbetinde bulun­duğunu, çok şathları, akla ters gelen sözleri, kendisine de özel nazar ve teveccühü bulunduğunu söylüyor ve bazı kerametlerini anıyor (Aynı eser: s. 126-127).

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş