İLÂHÎ DİNLERİN RUHBİRLİĞİ (24) PDF 
Pazar, 06 Eylül 2020 00:00

İLÂHÎ DİNLERİN RUHBİRLİĞİ (24)

(...dünden devam)

Dr. Bedevî’nin dediği gibi: Hîre, Kûfe, Dımaşk ve Necrân’da ve özellikle Tağlib, Kuḍâa, Tenuh gibi, İslâm’dan önce ve sonra Hıristiyan­lığın yayıldığı bazı Arap kabilelerinde, Müslümanlarla Hıristiyanlar yan yana yaşarlardı. Abdu’l-Vâhid ibn Zeyd ve Ebû Süleyman ed-Dârânî’nin rivâyet ettikleri üzere ilk Müslüman mutasavvıflardan bazıları, Hıristiyan rahipleriyle görüşür, din konusunda onlarla istişare ederlerdi (Târîhu’t-Ta­savvufi’l-İslâmîy, s. 33-34, Kuveyt, 1978).

Evet, İslâm dininin geniş düşüncesini, hoşgörüsünü iyi anladıkları içindir ki bencillikten uzak olan ilk mutasavvıflar, diğer din mensubu olan zühd ve fazilet erbabı ile buluşup konuşmaktan, onlardan yarar­lanmaktan kaçınmamışlardır. Çünkü “Cümlenin maksûdu bir amma rivâ­yet muhtelif” dedikleri gibi, bütün zâhidlerin, gerçek dindarların he­defi birdir ama o hedefe gidiş yolları değişik olabilir. Allah’a varan yollar, yaratıkların nefeslerinin sayısı kadar çoktur. Yüce Allah: “Bizim uğru­muzda cihâdeden (çaba harcayan)leri, yollarımıza iletiriz” (Ankebût: 85/69) buyurmuştur. Şâir bu anlamı belirtmek üzere şöyle demiş:

Keh mu'tekif-i deyrem keh sâkin-i mescid

Ya'nî ki tora mî talebem ḫâne be-ḫâne

Kâh kilisede mu‘tekif, kâh mescidde sâkinim;

Her kapıda Allahım, seni bulmaktır dînim!....

İlâhî dinlerdeki bu özde birliğinden dolayı ilk mutasavvıflardan bazıları, samimi Hıristiyan rahipleriyle görüşüp konuşmuşlar, onların hikmetli buldukları sözlerini çevrelerine aktarmışlardır. Sûfîlerin önderi İbrâhim ibn Edhem diyor ki:

“Ma‘rifeti, Sem‘ân adlı bir rahipten öğrendim. Bir gün râhibin ma‘­bedine girdim:

– Ey Sem‘ân, dedim, ne zamandan beri sen bu ma‘beddesin?

– Yetmiş yıldan beri buradayım, dedi.

– Ne yiyorsun? dedim..

– Ey hanîfî (Müslüman), neden bunu sordun? dedi.

– Bilmek istedim, dedim.

– Gecede sadece bir nohut yerim, dedi.

– Kalbinde kim dolaşıyor (da içini dolduruyor) ki böyle bir nohutla idâre ediyorsun? dedim.

– Karşında olanları görüyor musun? dedi.

– Evet, dedim.

– İşte onlar, senede bir gelip savma‘amı (manastırımı) süsler, çevremde dolaşır, bana saygı gösterirler. İbâdet bana güç geldikçe o (bana saygı gösterilen) günü anımsayıp, bir sâatin hâtırına bir yıllık zahmete katlanıyorum. Ey hanîfî, sen de ebedî şeref için bir sâatlik sıkıntıya katlan (dünyâ ömrünü riyâzet ve ibâdetle geçir) dedi. Bu sözle kalbime ma‘rifet oturdu.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş