BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN (1)
Pazar, 24 Mayıs 2020 00:00

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN (1)

 

Allah’a hamdolsun en sevimli günle­ri­mizden birine daha ulaştık. Bugün mübarek Ramazan Bayramı’nı yaşama­nın sevinci içindeyiz. Bayramınız mübarek olsun. Allah tekrarını nasip etsin.

Bu bayram sabahına erişmekle dinen zengin sayılan Müslümanın, kendisi ve bakımı altındaki aile bireyleri için bir sadaka vermesi vacib (gerekli) olur. Buna sadak-i fıtır, kamu dilinde fitre denilir. Bu bayramın Arapça adı îd-i fıtr (Orucu Açma Bayramı)dır. İşte verilecek bu sadaka da oruç açma sadakasıdır.

Bir ay boyunca sabahları kahvaltı yapmak yasak iken artık bugünden itibaren âfiyetle kahvaltımızı yapacağız. Bugün oruç tutmak harama yakın mekruhtur. Çünkü bugün Allah’ın kullarına ikram günüdür. Bu yıl fitre miktarı asgari 27 liradır. Ama durumu müsait olanların 30, hatta 40-50 lira olarak vermesi elbette daha makbuldür.

Bilindiği üzere ne mal kalır ne mülk ne para ne pul. Bize kalacak olan, Allah için yapacağımız yardımlardır. Peygamberimiz “Senin ma­lın, yiyip tüket­tiğin, giyip eskittiğin ve sadaka olarak verdiğindir. Geriye kalan malın senin değil, varislerinin malıdır.” buyurmuştur. Şairin de­diği gibi

Kimseye bâki değildir mülk-ü devlet sîm-ü zer

Bir harab olmuş gönül tamirin etmektir hüner.

Büyükler dünya malına değer vermemişler, ruhlarını olgunlaş­tırmaya çalışmışlardır. Çünkü kalıcı olan mal mülk değil, insanın eylemleri, güzel ahlakı, yaptığı iyilikler, yardımlardır.

Allah Resulü dünyaya değer vermemiş, bazen üst odasına (ülliyye) çekilip Rabbiyle baş başa kalmış, ibadete dalmıştır. Kendisini ziyarete giden Ömer b Hattab, odada sadece şunları görmüştür: Deri bir kırba, birazcık arpa ve odanın kenarında bir miktar selem yaprağı. Bu durum karşısında gözleri yaşaran Ömer’e Peygamber (selam ona):

– Hattâb oğlu, niçin ağlıyorsun? dedi.

– Nasıl ağlamayayım, şu hasır senin böğründe iz yapmış, hazî­ne­lerin varken yanında şunlardan başka bir şey görmüyorum. Kisrâ ve Kayser ırmakların kenarında, meyveler içinde yaşıyor, sen Allah’ın Elçisi ve seç­kini (böyle yaşıyorsun)!

Uzandığı yerden doğrulan Peygamber:

– Ey Hattâb oğlu, onlar ni‘metleri ken­dilerine dünyâda verilmiş bir kavimdir, diyerek Ahkaf Suresinin 20. âyetine işaret etmiştir:

İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün, (kendilerine denir ki): "Dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi zayi ettiniz; (orada) bunlarla sefâ sürüp bunları tükettiniz (burası için hiçbir şey bırakmadınız). Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslama­nızdan ve yoldan çıkmanızdan ötürü bugün, alçaltıcı bir azap ile cezâlandırılacaksınız."

Dünyaya dalıp âhireti inkâr edenler, âteşe sunulacakları zaman Allah onlara şöyle der: "Siz dünya hayatınızda bütün güzel şeylerinizi giderdiniz. Ne kadar iyi meziyetleriniz varsa hepsini tükettiniz. Dünyada onları harcadınız, âhiret için hiçbir şey bırakmadınız. Dünyada yaptığınız işlere uygun olarak bugün alçaklık azâbıyla cezalandırılacaksınız!" Dünyada kibirlenenler, âhirette azap ile alçaltılıyor, kibirleri kırılıyor.

Peygamber Aleyhisselâm da buyurmuştur:“Şayet siz, Allah’a gereğince tevekkül etseydiniz. O, kuş­ları rızıklandırdığı gibi sizin de rızkınızı verirdi. Nitekim kuşlar sabahleyin yuvalarından aç çıkar, akşamleyin tok dönerler!” (Müslim, Talâk: b. 5, h. 31, 34)

“Siz kendinizden üstün olana değil, kendinizden aşağı (zayıf) durumda olana bakınız. Bu suretle Allah’ın size olan ni’metini daha iyi takdir edersiniz!” (Zühd: s. 25)

“Zenginlik mal çokluğu ile olmaz, asıl zenginlik gönül toklu­ğudur.” (Zühd: s 25)

Yarım asra yakın bir zamandır askerimiz terörle çarpışıyor. Askerimiz şehid veriyor, halkımız kayıp veriyor. Allah’tan bu terör belâsını üstümüzden kaldırmasını niyaz ederiz. Ne olursa olsun, kanımızın son damlasına kadar bu vatanı böldürmemek için çarpış­maya mecburuz. Gerektiğinde şehîdler de vereceğiz ama inşallah vatanımızın birlik ve bütünlüğünü koruyacağız. Bu vatan öyle kolay elde edilmedi. Bu cennet vatan için tarihte nice şehîdler verdik. Bu vatan onların kanlarıyla sulanıp kutsanmıştır. Âkif’in dediği gibi:

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!”

Sevinçle üzüntü karışımı

Bir yandan bayrama erişmenin sevinci içinde iken, bir yandan da bütün dünyayı tehdit eden Korona tehlikesiyle karşı karşıya kalma­nın üzüntü ve sıkıntısını çekiyoruz.

Bunda da vardır bir, belki binlerce hikmet. Çünkü insanlar çok bencilleşti, din tanımaz, aşırılıklara, fuhuşlara dalar oldular; lükse düştüler. İsraf almış başını gidiyor. Riya, gösteriş, bencillik toplum arasındaki sıcaklığı, sevgiyi giderdi. Özellikle medyadaki hitaplarda israf derecesinde “sevgili falan, sevgili filan” deniliyor ama bu sözler gönülden çıkan bir sevgiyi değil, riyayı, hoş görünmeyi yansıtan bir söz kalıbı olmaktan öteye geçmiyor. Gerçek anlamda kardeşlik sevgi ve saygısı azaldı. Bencillik toplumları sardı. Acıma duygusu zayıfladı.

Bu Corona belası itaat sınırını çiğneyen insanlığa uyarıdır. Çünkü Kur’ân insanların yaptıkları hatalar yüzünden karada ve denizde bozukluk çıktığını vurgular:

"İnsanların elleriyle yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde bozukluk çıktı. Belki uslanır, dönerler diye Allah onlara yaptıklarının bir kısmını tattırmaktadır!" (Rum: 41), "(Fakat Allah, yine de insanlara fırsat vermektedir) Eğer Allah, insanları yaptıkları işler yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde tek canlı kalmazdı. Fakat Allah onları cezalandırmayı belli bir süre erteliyor!" (Fâtır: 45) âyetleri, sorumsuzca çevreyi kirletmenin, diğer canlıların haklarına tecavüz olduğunu ve bunun felâkete yol açacağını belirtmektedir.

Yaşama hakkı

Kur’ân’ın özen gösterilmesini vurguladığı hakların başında yaşama hakkı gelir. Haksız yere bir insanı öldürmek haram olduğu gibi, bir ihtiyaç olmadan sırf zevk için bir hayvanı öldürmek de ha­ramdır. “Allah'ın harâm kıldığı canı haksız yere öldürmeyiniz." (İsra: 33), “Kim, bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yap­ma­mış olan bir canı öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Mâide: 32)

İnsanlar kendi felaketlerini kendileri hazırlıyorlar. Gelişmiş saydığımız ülkeler ha bire kütle imha silahları üretmeğe çalışıyorlar. Sebep ne? Hâkimiyet kurmak. Yani bencillik. İşte bu bencillik duy­gusu insanları mahvediyor. Başa gelen fela­ketler bu yanlış gidişe karşı bir uyarıdır, ikazdır. Yine Kur'ân'a göre: "Bir millet kendini bozmadıkça Allah onların ellerin­deki nimetleri almaz. Onların durumlarını değiştirmez." Aksi de söz konusudur. Önce insanların topluca iyiliğe yönelmeleri gerekir. Mil­letler yanlış gidişlerini, bencilliklerini bırakıp birbirlerine saygılı davranırlarsa Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Durum­larını düzeltir. 

İnsanın insana saygısı kalmadı. Üste çıkma, baskın olma tutkusu egemen olmaya başladı. Kitle imha silahları üretimine harcanan paralar insanlıkla paylaşılsa dünyada acından ölen insan kalmaz. Istıraplar diner. Acılar dinince insanlığı mutluluk ve huzur kuşatır.

Hayvanlara acıma

Hayvanlara akıl almaz işkenceler yapılıyor. Maide 32. Âyette haksız yere sadece insanı değil, bir canı öldür­menin bütün insanları öldürmüş gibi olacağı vurgulanır. Nefs, nefes alan canlı demektir. Bu tabire başta insan olmak üzere her canlı girer. Haksız olarak hayvana kıymak yahut ona acı çektirmek büyük günahtır, Allah o hay­vanın hakkını sorar.

Sadece insan değil hayvan haklarına da özen göstermiş olan İslâm büyükleri bu konuda gayet dikkatli ve ibretli sözler söylemiş­lerdir.

“Abdullah b Mes’ûd’u ziyaret edenler onun gayet güzel, ay gibi parlayan çocuk­larını görüp imrenenlere Abdullah şöyle diyor: “Canımı elinde bulun­duran hakkı için söylüyorum ki elimle bu gençlerin kabir­lerinin toprağını üstlerine atmak, benim için şu kuş yuvasının yıkılıp yu­mur­tasının kırılmasından daha ha­fif kalır!” (Zühd: 2/666-667; Hilye: 1/133; benzeri için bkz. Hennad, Zühd: 557)

Yani Abdullah b Mes’ûd bir kuşun yuvasının yıkılması, kendi­sine, çocuklarının ölümünden daha ağır gelece­ğini söylüyor. İşte doğayı düşünmek hayvanlara acımak böyle olur!

 

(devamı yarın..)