SABIR (3)
Salı, 15 Ekim 2019 00:00

SABIR (3)

(...dünden devam)

اَلَّذِينَ اِذَآ اَصَابَتْهُمْ مُصِيبَةٌ قَالُوآ اِنَّا ِللهِ وَاِنَّآ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ”: 92/156. âyette geçen savb (صوب) kökünden gelen musîbet (مصيبة) atılınca hedefe değen şeye denilir. Asıl lügat anlamı bu iken sonradan, insanın başına gelen kötü olaylar, ölüm, felâket gibi üzücü şeyler anlamında kullanılmıştır. İkrime’nin rivâyetine göre bir gün Allah’ın Elçisi’nin lambası sönmüş: إنَّا ِللهِ وَاِنَّآ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ : Biz Allah içiniz ve biz O’na döneceğiz!” demiştir. Kendisine: “Ya Resûlallah, bu musîmet mi ki (böyle söylüyorsun)?” diyenlere, “Evet mü’mini inciten her şey musîbettir” demiştir(Kurtubî’nin kaydettiği bu hadîsin kaynağını bulamadım.Ancak Buhârî, Mardâ: 3; Müslim, Birr: 46; Tirmizî, Cenâiz: 1; İbn Hanbel, Müsned: 3/38, 4/56, 98’de: “Mü’mine batan diken ve bunun üstünde her üzücü şey karşısında, Allah onu bir derece yükseltir” meâlinde hadîs vardır.)

Bir hadîste de: “Mü’minin başına gelen her acı, yorgunluk, hastalık, üzüntü, tasa, günâhlarından bir kısmının bağışlanmasına neden olur.” (Buhârî, Mardâ: 1; Müslim, Birr: 52; Tirmizî, Cenâiz: 1; İbn Hanbel, Müsned: 2/303, 335, 3/4, 18, 24, 48, 61, 81) buyurulmuştur.

Bir musîbet, ölüm haberi duyunca istircâ‘ etmek, yani “إنَّا ِللهِ وَإنَّا إلَيْهِ راجِعُونَ: Biz Allah içiniz ve biz O’na döneceğiz.” demek, Kur’ân’ın öğütüdür. Müslim’in çıkarımına göre Peygamber (s.a.v.): “Başına bir felâket gelen mü’min, Allah’ın buyurduğu üzere ‘Biz Allah içiniz ve biz O’na döneceğiz. Allahım, bu musîbetime hayırlı bir karşılık ver, kaybettiğimin yerine daha iyisini ihsan buyur’ diyen müslümana Allah, onun kaybettiğinden daha iyisini verir.” (Müslim, Cenâiz: 3, 4) buyurmuştur.

İşte Bakara: 92/155. âyetin sonundaki müjdenin anlamı budur. Sabredenler için, kaybetmiş oldukları şeyin yerinin doldurulacağı umulur. Ayrıca onlara Allah’ın salâtları, yani affı, bereketi, lütuf ve rahmeti ulaşır. Hz. Ömer şöyle demiş: نِعْمَ العِدْلان وَنِعْمَ الْعِلاوَة: Şu iki ‘idl ve ‘ilâve ne güzeldir!” İki ‘idl ile istircâ‘daki salât ve rahmeti, ‘ilâve ile de ihtidâyı (doğru yol ve düşünceyi) kastetmiş, yani o, bu sözüyle musîbet ânında “إنَّا ِللهِ وَإنَّآ إلَيْهِ رَاجِعُونَ: Biz Allah içiniz ve biz O’na döneceğiz.” diyerek Allah’tan acıma, af ve doğru yol (doğru düşünce ve davranış) dilemenin ne güzel olduğunu söylemek istemiştir. Abdullah ibn Mes‘ûd da: “Ben, Allah’ın yaptığı bir şey için ‘Keşke olmasaydı’ demektense, gökten düşmüş olmayı yeğlerim.” demiştir (Mefâtîhu’l-ğayb: 4/154; el-Câmi‘ li Ahkâmi’l-Kur’ân: 2/177)

(devamı yarın..)